Haberler
Haber Kaynağı Seç

 

Merdiven

Brecht’in iktidarın nesneleştirerek böldüğü ve yabancılaştırdığı, iyi insan ve kötü insan tezlerini tartıştığı Sezuan’ın İyi İnsanı adlı oyunu şöyle başlar:

“Olay: Yarı batılılaşmış başkent Sezuan’da geçer.”

Brecht’in bu yarı batılılaşma vurgusu, ekonomik ilişkileri giderek gelenekselden kapitalist sömürü düzenine geçen bir toplumun dönüşmekte olan manevi ilişkilerine de işaret eder. Sezuan’ın insanları, dönemin vuku bulan olaylarının ardındaki hakikâti göremeyecek kadar körleşmiş, çelişik, değişen toplumsal ilişkilere duyarsız, iktidarın maddi manevi sömürü araçlarından biri haline dönüşmüş, ezilmiş, nesneleşmiş ve yozlaşmış bireylerdir. Tüm duygusal eylemleri iktidarın ruh iklimine endekslidir. Mevcudiyetleri iradesizdir. Dezenformasyonlara ve etkilenmeye açıktırlar. Benlikleri tekinsizdir, “ben” dışlarındadır. Oysaki varlık dediğimiz, “ben” ile birlikte kurulduğunda kabul edilebilir bir şeydir. Varlık, “ben”i aşarsa karşımızdaki ile ilgili bizde bir duygu ya da farkındalık oluşabilir ama bu, farkındalığın temsil yeteneği olduğu anlamına gelmez, muhtemelen karşılaştığımız, kopyalardan yalnızca biridir.

Böylesi bir tablo, şu an içinde yaşadığımız toplumu düşündüğünüzde size de tanıdık geliyor olmalı. Gevrekleşmiş, klonlanmış ikiyüzlülüğümüz, körlüğümüz, adam sendeciliğimiz, bizden olmayanların acılarına yabancılaşmamız, ötekiyi yadsıdığımız bir yana, yine de, —bir ihtimal— bize birilerinin soğuk yalanlar söylediğini seziyor olmalıyız. Çünkü genelde kişinin yalan söylediğini onun kendini kandırmasından anlarız. Hegemonyanın yaptığı da budur. Kendi hakikatini inşa ederken suretlerini kopyalamaya devam eder. Yerleşik tekrarlardan oluşan, olan biteni bir mağduriyetin nesnesi haline dönüştürüp çarpıtmaktan adeta haz duyan, oksimoron bir iktidarın gölgesi düşer boyun eğenlerin üzerine. Zinciri en zayıf yerinden kırmayı alışkanlık haline getiren kaskatı zorbalık kendi yazarlarına, akademisyenlerine, gazetecilerine, düşün insanlarına, öğretmenlerine hamleder. Çünkü zorba önce sözü sonra dili kısıtlar.

Aklımızda uzun süredir dolanan bir sözcük var: Gözdağı. Bu sözcük bizde giderilmez bir öfke yaratıyor, ateşe düşmüşlük hissiyle debeleniyoruz.

Hikaye elbette içine gömüldüğümüz sömürü sistemince kurgulanıyor, birileri mutlak kötü diğerleri mutlak iyi addediliyor, katil ya da maktul, şehit ya da “leş”(!)… Uçurum yalçın ve derin. Peki, doğrusal akla aykırı bir aksiyon kurabilir miyiz? Başka bir düşünüş mümkün müdür? Budur eleştirisini kuracağımız zemin, öfkemizi giderecek olan. Bir paradigma değişikliği belki de. Geçmişteki anlamlardan kopmadan “kutsal” ilan edilen karşısında özgürleşip biricikleşemeyeceğimiz de bir gerçek.

Nasıl ki boşluklar örüntünün bir parçası olarak kurgulandığında anlamlıysa, Goodchild da, Deleuze ve Guattari’yi incelediği kitabında özgürleşmenin ekleme yoluyla gerçekleşeceğine değinirken, devrimin ya da değişimin”… senaryoya eklemeler yaparak, başka yerlerden stratejiler alıp umulmadık değişiklikler yaparak” mümkün olabileceğini söyler. Farklı bir öykünün gelişim olanaklarını göstermek için de bir savaşın ortasında elinde tüfek yerine bir paket iskambil kağıdı sallayan asker örneğini verir. Bense bu imgeyi biraz daha neşe ekleyerek bir merdivenin başında elinde labut çevirirken dilinde barış türküleri mırıldanan bir asker olarak düşlüyorum.

Nesnenin zihnimizde görsel bir ritim oluşturabilmesi için imge mekanları katetmek zorundadır. Merdivenimiz dönerek aşağıya, bir kuyuya iniyordur belki de. Ayaklarımız zemine değmeden ruhlarımız rahatlayamayacaktır ya da tam tersi istikamete, kaleydoskopik bir göğe varıyordur, aklımız kanatlanmadan sözün büyüsü bağlanmayacaktır. Daha söyleyecek çok lafımız, barış türkülerimiz, senaryoya eklenecek neşeli imgelerimiz var elbette. Biz sabırla düşledikçe …

Aslı’nın da dediği gibi;

“Merdivenlere dizildiler. Aniden taşlaşmışçasına, her an devrilecek heykeller gibi. (Hareketsizliği, direnci ve sabrıyla, yalnızca taş üstlenebilirdi insan ruhunu, bin yıllar sonra bile iade edebilirdi.)”

30.9.2016
TÜRKİYE
Bade Osma Erbayav


 

Haberler Biyografi Kitaplar Fotoğraflar Röportajlar Köşe Yazıları   İletişim Ana Sayfa
Design by medyanomi