Haberler
Haber Kaynağı Seç

 

Ağırlık ve mesafe

Bobst Kütüphanesi’nde Tahta Kuşlar kitabını buldum. 1996 yılında Almanya’nın Sesi Radyosu Türkçe Edebiyat Yarışması’nda ödül kazanan eserlerin derlendiği bu kitap ismini, öykü birincisi olan Aslı Erdoğan’ın aynı isimli öyküsünden alıyor. Kitabın girişinde Deutsche Welle Radyo—Televizyon Genel Müdürü Prof. Dieter Weirich’in “Edebiyat Yakınlaşmanın Aracıdır” başlıklı yazısı var. Weinrich yazıda, ödülün “halkların birbirini daha iyi tanımasına yardımcı olmaları”yla öne çıkan eserlere verildiğine değiniyor. Bu yılı Türkçeye ayırmalarının nedenlerinden bahsettiği bir sonraki paragrafta, biraz da söylemenin eylemek olacağına dair iyimserlikle, “Siyasal gerginlikler ve zaman zaman meydana çıkan bunalımlar geçicidir” diyor, “Ortak deneyimler ve kültürel ilişkiler ise insanların yüreklerinde kalıcı etki yapar.” Tanışmanın anlamaya, olduğu gibi görmeye, kabul etmeye, hak vermeye, beraber durmaya çıkacak kapılar araladığı kabul edilirse aradaki köprüleri kurmak için akla önce kültürün araçları geliyor.

Kültürün araçları yalnızca birlikte yaşamak üzere alanlar açacak olan köprüler kurmaz; şu ya da bu ideolojik pozisyonu ayakta tutacak tuğla işlevi de görür. Şeylerin düzenini tasarlayan ve sürdüren, ilk bakışta tek aktör gibi görünen siyasi, ekonomik ve askeri etkilerin ard alanında, çok daha geniş bir zemini çok daha derinden düzenleyen bir kültür alanı vardır. Tüm bunları, genelde sanatın özelde edebiyatın doğrudan iyiye, güzele, doğruya, yüceye, evrensele yönelmediğini akılda tutmak için söyledim. Ben şu ya da bu fikrin arkasındayım diye açıkça söylemediği zamanlarda da ilişkiler ağında bir noktayı işgal eder, kendine ait bir pozisyonu vardır eserlerin de, eser sahiplerinin de. Hal böyle ise, kimin sözünün mahkûm edildiğine, hangi sesin ne kadar kuvvetle bastırıldığına bakarak ideoloji hakkında pek çok sonuca varabiliriz.

Yazı nöbetinde olmak istemiştim. Bu yazı sosyoloji nöbetine durmak yoluna girdi. Ama sağlıkları konusunda endişelerimle, hem Necmiye Alpay için hem Aslı Erdoğan için her gün kapı nöbetine yazılıyorum aslında. Hilmi Yavuz gözaltına alındığında yüreğimiz ağzımıza geldiği zamanki gibi. Esra Mungan, Kıvanç Ersoy ve Muzaffer Kaya’nın tutuklulukları boyunca gün saydığımız gibi. Tamam mı? Bitti mi? Bugün çıkarlar değil mi? Herkesin iyi ve sağlıklı olduğunu bilmek gerek, bırak da ideoloji hakkındaki sonuçlara başka bir zaman varalım. Kıymet verdiğimiz insanlar ömürlerinin bir başka gününü daha içeride geçirirken salim kafayla, birbirini takip ederek sonuçlara varan düşünce zincirleri kurmak kolayca yapılacak iş değil. Üzüntü, korku, bitkinlik, açıkça girmediğin bir savaştan yenik ayrılmışsın hissi, aklından yükselerek dalga dalga büyüyen ve gözlerini çevirdiğin her şeyi toza bulayan bir bulut yaratıyor. Dünyayla arana giren bir mesafe bu. Her gün yaptıklarını çabuk çabuk yapma, kesik kesik konuşma, ne düşündüğünü sorduklarında ya da açıklamanı istediklerinde aklının karışması. Bugünlerde pek çok kişinin sözünü ettiği dışarının içeriye dönüşmesinin semptomları sanırım bunlar. Aslı Erdoğan ve Necmiye Alpay serbest kaldıklarında aklımızı toplamak daha kolay olacak. Bir de o gün dünyayla aranızdaki mesafeyi ölçün ve bana söyleyin.

Eski dünyadan insan eliyle indirilmiş felaketle, uğradığı haksızlıkla gitmiş olanların bakışları üstümüzde. İsmini koyamadığınız ağırlık buradan geliyor.

21.10.2016
TÜRKİYE
Miray Çakıroğlu


 

Haberler Biyografi Kitaplar Fotoğraflar Röportajlar Köşe Yazıları   İletişim Ana Sayfa
Design by medyanomi