Köşe Yazıları

GÜNDEM / 10.9.2012
Gündem gazetesine ilk gelişim —”Taş Bina” ile ilgili bir söyleşi dışında— Radikal’deki ikinci köşe yazarlığı dönemimdeydi. Uzak, bütün gözlerden uzak bir cezaevinde, yirmi yaşlarında bir siyasi tutuklu adliler koğuşunda yanmıştı. Ağır yaralıydı, tedavisi geciktirilmişti. İlk kez cezaevine giriyor, ancak birkaç ay dayanıyordu. İşin aslını, kibriti kimin çaktığını öğrenmeye çalışıyordum.

“20 Aralık 2011’de Türkiye tarihinin en kapsamlı basın operasyonuyla, Özgür Gündem merkez bürosu, DİHA’nın bütün büroları, Demokratik Modernite dergisi, Fırat Dağıtım, Gün matbaası polis tarafından basıldı, 44 gazeteci ve basın çalışanı göz altına alındı. 24 Aralık’ta 29’u gazeteci 35 basın çalışanı tutuklandı.”

Uzun bir gece başladı benim için... Ağır ve acıyla dolu bir elin sanki çeke çeke, hem geçmişe hem geleceğe doğru uzattığı, uzak karanlığı en yakına, en derinlere taşıdığı gece... Arka sokaklarda bir başıma dolanıyor, müşterileri gittikten sonra Kürtçe konuşulan mekanlarda saatlerce oturuyor, sessiz, ihtiyatlı, tanımadığım hayatları dinliyordum. Uzaklarda başka, sır dolu, yasak bir ülke vardı, üzerlerinden ateş geçmiş topraklar, üzerlerinden ateş geçmiş insanlar vardı. “Ben siyasetle ilgilenmiyordum ama ölüsünü gösterdiklerinde... annem bayıldı.” “Bir çöplüğe atmışlar beni, üç gün kalmışım. Hayır, ölü sanmadılar...) “Hayır, bildiğin gibi değil.” Sahi, kim çakmıştı son kibriti? Diyarbakır’dan Dersim’e, İstanbul’dan buralara uzanan bir yol boyunca çok kişiyi dinledim, ‘tek tarafı’ da değil yalnızca, bakışları hiçbir canlı kıpırtıya yer kalmamacasına boşalmış bir özel timciyle de kesişti yolum... Her insan kendi başına bir taraf, binlerce taraf zaten, binlerce yazgının çakıştığı sonsuz bir hikaye... İçinde ölülerin suskunluğunun da yankılandığı kısacık bir ezgiyiz herbirimiz, kanlı çatışmaların, korkunç yarılmaların biteviye tekrarlandığı bir savaş alanı...

“Ben şanslı Türkiyelilerdenim. Gündem’de haber müdürlüğü yaptığım dönemde Diyarbakır muhabirimiz öldürülmüştü. Güneydoğu dönüşü, anlatmaya çalıştığımda yarı öfkeli, yarı alaycı bakışlarla karşılaştım.” (Semra Somersan) Son iki yıldır ‘Kürt basınında’ haber müdürlüğü yapmış herkes, editörler, hatta eski editörler de dahil, şimdi cezaevinde... 27 yaşında öldürülen muhabirin resmi, koskoca bir duvarı paylaşıyor 80 kadar ölüyle... (Herhalde dünyada hiçbir basın bu kadar kayıp vermemiştir.) Yarı alaycı, yarı öfkeli bakış şimdi daha da kararmış kuşkularıyla, daha da körleşmiş, öfke hınca dönüşmüş... Defalarca deniyorsunuz, olguları, sayıları sıralıyorsunuz, bakanlıkların yayımladığı istatikleri derliyorsunuz, yetmedi, komisyon raporlarını uluslararası davaları, kararları... Benim de dahil olduğum şanslı Türkiye, geri geldiği söylenen 90’lı yıllar hakkında, neredeyse hiçbir şey bilmediği gibi, işitmeye de tahahmmül edemiyor. Kalabalıkların tarandığı, 117 kişinin öldürüldüğü cenaze törenini taş atan çocuk fotoğrafıyla ve ‘114 yaralı, 3 ölü’ diye veren basını sorgulamadığı gibi, Kürt basınından neden bu kadar çok gazetecinin —o günlerde öldürerek, bugünlerde cezaevine atarak— susturulduğu sorusuyla, yanıtı yeterince açık bu canalıcı soruyla yüzleşemiyor. 90’lı yıllarda panzerin arkasına bağlanarak sürüklenen zeka engelli çocuğun hikayesini unuttuğu gibi, bugünlerde koğuşlarda yananları da unutuyor. (Gündem’de yıllar önce yayımlanmış bir fotoğrafın, başka bir gazetede yer bulduğunda, benim gibi şanslı Türkiyeliler için ‘gerçeklik’ kazanmasına... Ne diyebilirim bugün... ancak cezaevindeki gazetecilerden özür dileyebilirim.)

24 Aralık’ta Türkiye tarihinin en kapsamlı basın operasyonuyla gözaltına alınan, 35i tutuklu, 44 basın çalışanı bunca ay sonra ilk kez mahkemeye çıkıyorlar. Kimi iş arkadaşım, arkadaşım, çaylarını içtim, bitmez tükenmez haber, arşiv sorularımla, şanslı Türkiyelilere özgü, o kül yutmaz tavrımla herhalde canlarını sıktım. (Ama son kibriti kimin çaktığını soramadım.) Tanımadığım iki kişiyle bitireyim: Yargılananlar arasında Pozantı haberini yapan Özlem Ağuş ve pek çok canalıcı konunun yanısıra Bitlis’teki askeri operasyonu vek THY’deki taciz skandalını gündeme getiren, Birgün muhabiri Zeynep Kuray da var. Yöneltilen suçlamalardan biri, başlıcası: Devletin itibarini bozacak haberler peşinde koşmak.


 

Haberler Biyografi Kitaplar Fotoğraflar Röportajlar Köşe Yazıları   İletişim Ana Sayfa
Design by medyanomi