Köşe Yazıları

Sözcükler, maskeler / 10.10.2014
Bir toplama kampında, Auschwitz’de, sadece at resimleri çizen, sağında solunda binlerce insan ölürken, bulabildiği her kağıda hayali atlar çizerek sağ kalan bir ressam... Katliamlara ait tek bir belge için bazen onlarca mahpus ölümü göze alırken, paha biçilmez ‘tanıklığından’ feragat eden sanatçı ‘bencilliği’... Hayatın, uçsuz bucaksız bir kapatılma demek olan hayatın, çeşit çeşit koğuşundan, hücresinden, cenderesinden, kılıktan kılığa giren kaposundan sonra, her biri ayrı bir karanlık demek olan sayısız günden ve geceden sonra, eski bir resme döner, yılların içinden süzülüp gelen ışıkta bir daha bakarsınız. Yalnız kendine seslenen, kendine bile yalan söylemek için seslenen bir imge, gerçeği, hiçbir bakışın yetmeyeceği gerçeği, acının sihirli maddesini ortaya serer. Sanki ansızın, hep kapalı kalması için dikilmiş bir yelpaze açılıverir, üst üste binmiş, incecik katmanlarda hayatın, bir ölüm provası gibi yaşanan hayatın gizli yüzleri biçimlenir, gelişigüzel çizilmiş, insan süsü verilmiş maskeler soluk alıp vermeye başlar. Her bakışın kendi karanlığından bir şeyler kattığı kattığı kıvrımlarda, sarmallarda çığlıklar, alevler, cehennemsi döngüler belirir. Bu “Büyük Yağma Günleri”nde, selamlaşmalara, bayram mesajlarına, toplu sms’lere, yarı anonim bir okura atılmış mesajlara bile — sızan karamsarlık, bazen ironiyle, bazen şiirle dile gelen umutsuzluk, beni Auschwitz’in atlarına geri götürdü. Ama işte insan, kolayca, durmamacasına alıp verdiği soluğunu, hepimizin ‘boş olduğunu’ bildiği o soluğu, tam boğulurken içinde biraz daha uzun tutar, sanki ilk kezmişçesine... Sadece üç noktayla bitebilen, yarıda kesilen bir cümle... Bir sözcükle... Umut.

Ben de herkes gibi, bugünlerde IŞİD üzerine sayısız yazı, haber, yorum, açıklama, analiz okuyorum. Gözünü kan bürümemiş herkesin karabasanı, umacısı olan o karalara bürünmüş cellatlar güruhu üzerine, her makul insanın kurduğu cümleleri sıralamak, lanetlemek ve dayanışma çağrısında bulunmak elbet gerekli, ama yeterli değil. Gelgelelim, Ortaçağın kılıcıyla, edinilmesi, kullanılması son derece güç ağır silahları bir arada kuşanmış bu “maskeliler ordusunun” maskelerini düşürmek, gözümüzün önünde işlenen bunca suça karşın, oluşturulan siyasi muğlaklıkta, ‘iddiaları’ kanıtlamak da kolay değil. (Hem kimin elinde, silah teslimatlarının makbuzu var ki? Olsa da, acaba hangi hakime göstermesi gerekiyor?) Er ya da geç yenilecek olan IŞİD’in başka hangi kılıklarda karşımıza çıkacağı, daha kimlerin mezarını, kimin adına kazmaya çalışacağı ayrı bir muamma. Sanırım, IŞİD’in ne yapacağını kestirebilmekle, çok önceden kestirebilmiş olmakla böbürlenen AKP iktidarı, kendini hedeflediğinden daha fazla ele verdi. Mitle gerçeğin iç içe geçtiği “Ortadoğu”... Savaşla özdeşleştirilen (ve diktatörlük, fanatizm, kadın köleliği vb), çıkar çatışmalarının kanlı pazarı gibi görülen, neredeyse bütün dünyanın suç ortaklığıyla buna dönüştürülen Ortadoğu’da, sert kayalara tutuna tutuna büyüyen, çiçeklenen Rojava... Ambargolara, kuşatmalara, tehditlere, yok sayılmalara direnen... Dünyanın bütün hegemonik güçlerinin, Rojava’nın varlığını, öz yönetim, eşitlik, bir arada yaşam adına attığı adımları bir tehdit gibi algılayacağını söylerken, abartıyor olabilirim. Ama çok da değil. Demokrasinin, özgürlük ve eşitliğin, yalnızca kavramlar, özellikle böylesi yağma günlerinde, anlamları üzerlerinden pul pul dökülen sözcükler olmadığını hatırlamak... İzin verilmiş, izin verildiği kadarıyla görebileceğimiz düşler olmadığını hatırlamak için o görkemli fotoğrafa, Gezi günlerindeki gibi, içinde olmayı canı gönülden istediğim fotoğrafa, çıplak elleriyle dikenli telleri parçalayan, ‘sınırları’ aşan genci, yaşlısı, kadını, çocuğuyla binlerce sivile bakıyorum... Dünyanın bütün hegemonik güçleri, tam tersini söylese de sahip ya da ait, yanında ya da tam içinde olmak istediğimiz her şeyin tek bir sözcükten kopamayacağını hatırlamak... Barış.

Not: Kobanê’yle dayanışmaya çağıran ortak metni, e—mailimdeki sorunlar nedeniyle vaktinde imzalayamadım. Uzunca bir süredir, emailime izinsiz giriliyor, temel bir insanlık hakkı olan iletişim hakkı, yargının da duyarsızlığıyla bana şimdilik tanınmıyor. Bana yazan ya da benden çeşitli mailler alan, aldığını sanan herkesi bu vesileyle uyarıyorum.


 

Haberler Biyografi Kitaplar Fotoğraflar Röportajlar Köşe Yazıları   İletişim Ana Sayfa
Design by medyanomi