Köşe Yazıları

KARANLIĞIN YÜREĞİ / 3.11.2015
Conrad Edebiyat Festivali için bu yıl seçilen başlık: Akıntıya Karşı. Margarethe von Trotta, Hanna Krall, Jonathen Franzen gibi ağır topların, uluslararası yıldızların arasından geçtiğimiz ay Nobel’i alan Svetlana Alexievich sıyrılıyor… Onu on yıl önce ‘kurtarmış’ bursun şimdiki taşıyıcılarından biri olarak, benden de, yani ebedi öteki’nden de bir konuşma bekleniyor. Baskı, şiddet ve azınlıklar üzerine, Türkiye’de olup bitenler üzerine, şu bizim kadim meselemiz kadınlık durumu üzerine, Kürt meselesi üzerine… Şu kadim mesele, ‘ben’ ve ‘biz’ olmak üzerine…

‘Karanlığın Yüreği’nin yazarının adına düzenlenen festivalde bu yıl tartışılan konular: Yazının şiddetle ilişkisi, katil—kurban denkleminde üstlendiği sözcülük… Edebiyat, günümüz dünyasına eleştirel bir bakış olma iddiasını hala sürdürebilir mi, yoksa ideolojik çelişkilerin bir başka ürünü, üreticisi olarak mı değerlendirilmeli… Apolitik bir edebiyat mümkün mü, olmalı mı, politik edebiyata, söz gelimi Orwell’in 1984’üne ihtiyacı olan kaldı mı? Hızla globalleşen dünyada, milliyetçiliğin ve şovenizmin yükselişi nasıl açıklanmalı, nasıl tavır alınmalı… Kurgu nerede başlar ve biter, hakikat, günümüz dünyasında bile bir anlam taşıdığını varsaydığımız hakikat, nerede doğar ve saklanır…

Bu yazının muhtemel okurlarına benzer bir ruh haliyle, bir kulağım seçim sonuçlarına kilitlenmiş Türkiye’de, zoraki bir ilgiyle dinliyorum meslektaşlarımı… Asıl mesele bu mu, diye sorup duran içimdeki inançsızı susturarak… Sahi nadir, hayata dipnotlar düşmekten öteye geçemeyen, ölüm karşısında hep maske takan yazının ‘asıl meselesi’… Durmamacasına kan dökülen bir dünyada, kurgu ve hakikat ilişkisi mi… Bir polis baskınında, polislerden galoş giymelerini rica etti diye tek kurşunla öldürülen Dilan değil mi, biricik hakikatimiz…

Franzen’ın kapanış konusması, edebiyatı aslında hiçbir zaman tam uzlaşamayacağı sahne ışıklarından kurtarıyor, karanlık kulislere götürüyor… Gerçekten yazmaya değer bir kitap yazmak istiyorsanız, belki önce başka biri olmanız gerekir, diyor Franzen, lafı hiç eveleyip gevelemeden… ( Bana kalsa, gerçek bir kitap yazmak istiyorsanız, hatta gerçek bir cümle kurmak istiyorsanız, önce gerçek olmanız gerekir, derdim.) Otobiyografinizle uğraşın, tavsiyesini verirken, kendi hayatının merkezinden milim kıpırdamayanların, ötelere, çok uzaklara fırlatılıp atılmayanların, sürgünü tanımayanların dilini kullandığının sanırım farkında değil. Bizler, ötekiler, nefesimizi tutmuş, bir gecenin daha otobiyografimize neler yazacağını bekliyoruz…

Bu yazının muhtemel okurları, Konrad’ın muhteşem romanını okumamış olsalar da, karanlığın yüreğiyle tanışmış olmalılar… Hepimiz, teker teker ve bir başımıza, defalarca tanıştırıldık, sımsıkı kapanmış bir yumruk büyüklüğündeki, içi kan dolu karanlıkla… Onun bomboş odalarında bekledik ve bekliyoruz…

İnsan gerçeği taşıyacak güçtedir, der bir başka yazar, ara sıra diye dipnot düşüyor, içimdeki kuşkucu, belki tek gücümüz hayatı taşıyor olmamız...


 

Haberler Biyografi Kitaplar Fotoğraflar Röportajlar Köşe Yazıları   İletişim Ana Sayfa
Design by medyanomi