Sahi, burası dünyanın neresi Aslı?
Hani Özgür Gündem kapatılmadan ve sen gözaltına alınmadan kısa bir süre önce yazdığın yazılardan birinde bir soru sormuştun bize;
“Burası neresi?” diye.
“Hercules Delirirken” adlı oyunda Seneca’nın kahramanı Hercules’in sorusuydu bu;
“Burası neresi” diyordu çaresizlik içindeki kahraman;
“Hangi ülke, dünyanın hangi noktası? Ben neredeyim?”
Burası şu anda cehennem Aslı.
Biz de cehennemin tam ortasındayız.
Ben bu satırları yazarken sen hâlâ gözaltındasın.
Az önce içeride fenalaşmış, hastaneye götürülüp getirilmişsin.
Sabah gazeteleri okumak üzere bilgisayarın başına oturduğumda henüz hayatta olan üç insan, ben bu yazıyı tamamlarken Elazığ’da bir morgdalar.
Yetmiş insan hastanede, yirmi insan yoğun bakımda ölüm kalım savaşı vermekte.
Onlar az önce Emniyet Müdürlüğü’ne yapılan bombalı bir saldırıda parçalandılar.
Hemen ardından Bitlis’te patlayan bir başka bombayla ölen üç asker ve bir korucu yarın bayrağa sarılı bir tabuta olacaklar.
Ben bu yazıya nokta koyduktan ve sen gözaltından kurtulduktan sonra daha nice cesetler başıboş mermiler gibi hayatımızı dört bir yanından delip geçmeye devam edecekler.
Kan ağlayacağız...
İçi boşaltılmaya çalışılan vicdanlarımızla kahrolacağız.
Birbirimizin ölülerine üzülmeden ve savaştan topyekûn tiksinmeden bu kaostan çıkamayacağız.
Böyle giderse daha çok uzun süre hep birlikte cehennemi yaşayacağız.
Sen içeride ben dışarıda, kelimelerin şiddet karşında ne kadar güçlü ve ne kadar güçsüz olduğunu düşünürken...
Bebekler, dün olduğu gibi yarın da annelerinin karınlarında ya da kucaklarında vurulmaya devam edecekler.
Gencecik insanlar birbirlerine sarılıp ateşlerin ortasında kömüre dönecekler.
Gözaltında kaybolanlardan ve sokak ortasında vurulanlardan ve faili meçhullerden ve faili malumlardan kalabalıklar, onları sevenlerin avuçlarından yıldız gibi kayacak ve anlamı göründüğünden daha derin ve kalleş bir savaşın kimsesizler mezarlığına yıllar boyunca sırayla yatacaklar.
Savaş korkunç bir şey Aslı;
Asla haklısı haksızı olmayan ve kelimeleri her seferinde kifayetsiz bırakan.
Direnişle terör arasındaki çizgiyi vahşice yutan...
İnançları, idealleri, hayalleri bir kalemde boşa çıkaran...
Bizim yazmakla lanetlendiğimiz bu coğrafyada sayısız Kürt ve Türk çocuğu fazla büyümeden ölmek ve birbirini öldürmek için doğuyorlar.
Biz bu ölümlerin ve öldürmelerin yasını tutmakla kaydını tutmak arasında gidip gelen kelimelerle mühürlü bir dilin çatalında acı çekerken...
Savaşın gerçek anlamını bulmak ve enkazın altından topladıklarımızla şiddetten uzak bir hayatın iskeletini yeniden kurmak, şimdilik çok uzak bir ihtimal.
Sahi burası neresi Aslı?
Gazeteleri kapatılan, yazarları gözaltına alınan, halkı korkutulan, hukuku hiçe sayılan, Ortadoğu’da bir kapan...
Demokrasisi kapanın elinde kalan...
Burası hangi ülke Aslı?
Gerçekte kime ait olan ve kime hiç ait olmayan...
Dünyanın hangi noktası Aslı?
Sönmesine asla izin verilmeyen o korkunç ateşte kavruldukça kavrulan...
Peki, biz neredeyiz?
Hastanelerde, morglarda ve dağlarda ve kırlarda...
Gerçeklerle hayallerin asla kesişmediği vahşi uçurumlarda...
http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/586858/Sahi__burasi_dunyanin_neresi_Asli_.html
|