ASLI’YA…
Sevgili Aslı,
Kaç vakit geçti üzerinden, unutmadım. Sen ve ben, oturmuşuz karşılıklı; yazarlar, bilhassa kadın yazarlar arasında nadir rastlanan bir ruhdaşlıkla sohbet ediyoruz bir akşam üzeri Kaktüs’te. Kitaplardan, edebiyatçılardan, memleketin hallerinden, kendimizden, çocukluğumuzdan, görünür görünmez yara izlerimizden ve ikimizin de bir türlü çözemediği o garip bulmacadan, dolaşınca açılmayan yumaktan, girince çıkılmayan labirentten bahsediyoruz: aşktan ve aşkla beraber gelen sükût—u hayalden.
Dışarıdan tramvayın sesi geliyor, bir aşağı bir yukarı. Kapı önünden insanlar gelip geçiyor, kah telaşlı, kah bezgin. Bizse o gün ne telaşlıyız, ne bezgin. Meraklıyız daha ziyade. Merak ediyoruz birbirimizi. Kapatmışız kendimizi dış dünyaya. Kabuğumuza çekilmişiz. Konuşacak ne çok şey var, birikmiş ne kadar kelime. Lakin ikimiz de anlatmaktan ziyade anlamak ve anlaşılmak istiyoruz galiba; berikini tanımak, dinlemek, keşfetmek…Saatler ilerledikçe nice benzerlikler buluyoruz aramızda, şaşırıp gülümsüyoruz. Çok sigara içiyoruz o gün, en nihayetinde masadan kalktığımızda parmaklarımız, saçlarımız, bakışlarımız hep sigara kokuyor.
Sonra… ben yurtdışına gidiyorum, döndüğümde sen yoksun… derken sen yurtdışındasın, döndüğünde ben İstanbul’dan ayrılmışım ve böyle böyle seneler geçiyor, kopuyoruz usulca. Kopuyoruz ama ben seni okumaktan, yazılarını, kitaplarını takip etmekten hiç vazgeçmiyorum.
Tutuklandığın haberini aldığımda yüreğime büyük bir ağırlık çöktü Aslı. Kimselere anlatamadığım bir yalnızlık, çaresizlik hissi. İçeriden yazdığın satırları gördüm. Kalan “son vicdan”dan bahsetmişsin.. “Edebiyatçı olduğumdan 7 adet romanım bulunmaktadır, 15 dile çevrilmiştir…” cümlelerini de defalarca okudum. Her kelimen zihnimde, yüreğimde yankılandı.
PKK’nin terör eylemlerini değil desteklemek, şiddetin ve ayrımcılığın hiçbir türlüsünü kesinlikle tasvip etmediğini biliyorum. Sana yönelik suçlamaların hiçbirinin ciddiye alınır yanı yok. Sadece ben değil, seni okuyan herkes bunu görüyor. Terör örgütü kelimeleri ile Aslı Erdoğan isminin bir arada zikredilmesi bile korkunç bir hata, vahim bir yanlışlık ve yanlış anlama.
Bu memleketin doğusu ile batısı arasındaki kederli kopukluğu azaltmaya, insanlarımızı birbirlerinin acılarından ve yoksunluklarından haberdar etmeye ve farklı kesimler arasında köprüler kurmaya çalıştığını, daha iyi ve barışçıl bir dünya arzuladığını; bilgi ve haber akışının önemine ne kadar değer verdiğini görüyorum. Ve tüm bu samimi çabalarının devlet katından bakanlarca anlaşılmadığını da….
Oysa sen bu memleketin yetiştirdiği en önemli kalemlerden ve en berrak zihinlerden birisin.
Hikayelerine, hayal gücüne, yeteneğine hep saygı duyduğum….
Ben seni hiçbir kolektif kimlikle yanyana düşünemiyorum.
Hep birey, hep özgür, hep cesur, hep olduğu gibi, hep yüreğini ve vicdanini rehber edinmiş bir Aslı var zihnimde, sana dair algımda.
Annen Mine Hanım’a can—ı gönülden selamlarımı, sevgilerimi iletiyorum.
Muhakkak ki onun için de çok zor bu süreç. Ama Mine Hanım haklı: Zaman zaman hayatın akışı ve memleketimizin gidişatı sana aksini düşündürmüş olsa da sen hiçbir şekilde yalnız değilsin Aslı.
Seni seven, sayan, eserlerini okuyan, derdini anlayan, sesini duyan, kalemini özleyen ve bir an evvel özgürlüğüne kavuşman için didinen ve sabırla bekleyen nice can var bu topraklarda.
Nice sadık okurun…
Ben de onlardan biriyim.
Seni hasretle kucaklıyorum...
|