Tek sözcüklü lisan
Durakta yaşlı bir kadınla tanıştım. Edebiyat öğretmeniymiş, emekli olunca kendini sözcüklere ve sözlüklere adamış. Etimolojik çalışmalar yapmış ama hiç yayımlamamış. Hayli ilginç sohbetimizde bahsettiği ülke, iktidar ve lisan hakkında hiçbir fikrim yok. Adını bilmediğim öğretmen anlattıklarını bir gün benim yazabileceğimi söyledi. Onun dilinden olduğu gibi aktarıyorum:
“Gaz maskesinin, terör suç aleti olarak yasalaşmasından önce, küçük adımlarla başlamıştı, sözcükler iktidarın elinde anlam değiştirmeye. Kendinden emin iktidar, önce çok da büyük anlamları olmayan sözcüklerle başladı işe. Yol, köprü, bale, kitap ve kadın sözcükleri, önce iktidarın alt kademelerinin demeçlerinde sonra orta kademede ve en son liderlerinin ağzında, bir balkon konuşması, miting ya da muhtarlarla yapılan düzenli buluşmalarda eski anlamlarını kaybettiler. Yol bir ulaşım amacı olmaktan çıkıp iktidarın egemenlik alfabesi oldu; köprü bir geçiş olmaktan çıkıp açılışında kesilen kurbanlar, edilen dualarla betondan yapılma kutsal bir mabede, bir puta dönüştü; bale estetik bir sanat olmaktan çıkıp müstehcen; kitap bomba kadar öldürücü ve sakıncalı bir anlama gelirken, kadın en az üç çocuk doğurarak devlete asker sağlayan bir tedarikçi anne sınıfı temsil eder oldu. İktidarın eliyle lisânın bütün sözcükleri zamanla yitiyordu ama bir tek kadın sözcüğünün anlamı sürekli değişiyordu, öyle ki bir ara kadın pencere anlamına bile geldi. Tarihi evlerden bazılarına ‘Hayatlı Ev’ denir, siz bilirsiniz, mimar olduğunuzu mu söylemiştiniz? Hayat, kadının bütün gününü geçirdiği, içinde mutfak, avlu, oturma odası gibi alanların olduğu yerdir. Kadın, lisâna hayat sözcüğüyle girip, pencere olarak çıktı kısacası. İktidarın balkona çıkma sayısı arttıkça anlamını yitiren sözcükler de çoğaldı. Kömür, makarna, Osmanlı, ağaç, barok, yapmak, tiyatro, ev… Kömür ve makarna yoksulu düşündüğünü iddia eden iktidarın ‘sosyal devlet’ simgesi haline geldi; Osmanlı yeniden doğması gereken bir yaşam biçimi olurken ağaç, pek çok canlı için yaşam evreni demekken kesilmesinde sakınca görülmeyen, kaybının fidelerle telâfi edileceği düşünülen bir bitki anlamına gelmeye başladı, domates gibi. Barok, bir on dokuzuncu yüz yıl akımı olmaktan çıkıp ülkenin çağdaş mimarîsinin simgesi oluverdi. Yapmak eylemi iktidarın zaten egemen fiiliydi, cihat edercesine inşaat yaparak, içindeki ihtiyaç anlamını yok ettiler. Tiyatro, sahnelerden AVM’lere taşınarak, ev sözcüğüyse bir yuva olmaktan çıkıp tek tip yaşam biçiminin mekânı haline gelerek sözlükten silindi. İktidar, masalsı bir yolculukla gücünü pekiştirdikçe anlamı daha büyük olan sözcüklere gelmişti sıra. Ahlâk, demokrasi, bayrak, devlet ve terör gibi. Ahlâk anlamı en hızlı değişen sözcüktü. Demokrasi artık çoğunluğun değil tek bir kişinin istediğinin olması anlamına geliyordu. Bayrak, iktidar ilk geldiğinde protesto etmek için başvurulan bir simgeyken, yaşadıkları darbe sonrasında onu destekleyenlerin açtığı bir bayram söylemiydi artık. Devlet anlamını kökünden yitiriyor ve iktidarca bir şirket olarak tanımlanıyordu. Demokrasi ve devlet gerçek anlamını kaybedince iktidar için engeller azalıyordu. Kendisi gibi olmayana karşı ülke genelinde tam bir işgal başlattı. Otobüs her an gelebilir kısa keseceğim, bütün sözcükler değişiyordu ama tek bir sözcüğün değişmesi iktidarın ivmesini hızlandırdı. Terör; ‘barış, özgürlük, anadil istiyorum’ diyenlerin işlediği bir suç olarak kapsamlaşınca, iktidar kendini eleştiren ne kadar muhalif varsa içeri atmak için yasal zemin hazırladı. Terörist, en çok farklı tanıma giren sözcük olarak tarihe geçti. Yazar, gazeteci, öğretmen, öğrenci anlamlarını aldıkça hapishaneler doldu taştı. İktidar yine bir çâre düşünmüştü, otuz sekiz bin adli suçluyu bir günde tahliye ederek yer açtı. Bu kadar suçlunun dışarı çıkmasınaysa kimse af demedi. Sözcüklerin anlamlarını değiştirmesi birbirini de etkilemeye başladı. Kadın sözcüğü değişince, çocuk da değişti. Makarna değişince ekmek; barok değişince Selçuklu Sanatı; yapmak değişince boşluk sözcüğü lisânın sözlüğünden atıldı. Kitap, bomba demek olunca, kitaplar toplatıldı. Ağaç değişince, orman da külliye, saray gibi anlamlara karşılık oldu.”
Aceleyle sözlerini tamamladı: “İnsan sözcüğü, ünsiyet yani alışmak kökünden türemiştir. İnsan pek tabiî alışan bir varlıktı… ‘Düşünen bir varlık’ olamazdı. Bu yüzden bir tek insan’a, o da sözcük olarak hiç dokunmadılar.”
Yaşlı kadını bir daha hiç görmedim.
|