Bir yerlerden başlamak gerek
Hayatın benim dışımda olduğunu ve dışımda çokça acı olduğunu dehşetle fark ettiğim zamanlara denk gelir Aslı Erdoğan’la tanışmam. Üniversiteyi bitirip bütün ideallerimi valizime toplayıp ömrümün en kasvetli yıllarına yolculuk yaptığım yıllardı. 23 yaşının o her şeyi yapabilirim, herkesi kurtarabilirim dedirttiği yıllar. O zamanların Sosyal Hizmetlerine atanmış, küçücük, aranıp sorulmayan çocukların içinde buluvermiştim kendimi. İlk günlerde onlar bana, ben onlara şaşkınlıkla bakıyorduk. Onlar yine yeni birisi hayatlarına gireceği için tedirgindiler, bense hiç bu kadar çaresiz bakışı daha önce bir arada görmediğim ve ne yapacağımı bilemez halde olduğum için. Daha sonra, çocukların birini hayatlarına almakta ne kadar zorlandıklarını, çünkü gelen herkesin bir şekilde gittiğini ve terk edildiklerini öğrenecektim. Tarih benim için de aynı şekilde tekerrür edecekti, üslerimden biri, görüşlerimi sevemediği için dört yıl çalıştığım, artık ablaları haline geldiğim çocuklardan veda bile etmeden ayıracaktı beni.
Çocuk yurdunda; ilk günlerimde gündüzleri olanı biteni anlamaya çalışırken, geceleri de nöbet tutup çocuklara göz kulak olmam gerekiyordu. Gece olup da etraf sakinleştiğinde, çocukları uykularında dolaşmaya çıkardım. O anlar, üzerlerinden on küsur yıl geçse de ruhsal dünyamın derinliklerinde mıh gibi dururlar. Kimi anne diye sayıklar çocukların, kimi rüyasında güler, kimi acı acı ağlardı. O küçücük yüzlerin gündüzki çocuk hallerinin atlayıp geçtiği her keder geceleri canlanıverirdi. Odalarını gezerken çocuklara öylece bakakalır, bazen yüzlerini, saçlarını okşar ama bir de ben incitirsem diye onları korkardım. O yıllar birbiri ardınca böyle geçti, ben hayatın bu sert yanına alışamıyordum ve alışamadıkça da yaşayamıyordum.
Aslı Erdoğan’ı düşünüyorum cezaevine girdiği günden beri, anılarımın canlanmasının nedeni de budur. Aslı Erdoğan’ı ne zaman düşünsem o küçük şehir, o çocuk yüzleri ve kendi çaresizliğim gelir aklıma. Aslı Erdoğan kitaplarını su gibi ardarda okuyuşum gelir sonra. O yıllar içimdeki karanlığı, tarifsiz çaresizlik duygumu tanımlayacak kelimelere ihtiyacım olduğu zamanlardı ve onun cümleleri tutardı beni bir arada. Parçalarım dört bir yana dağılıverecekmiş gibi gelirdi ve kendi parçalarını yazarak toplayan bir kadın bana ses olurdu, güç olurdu. Bazen kendi sesi çıkmaz ya insanın, bir ötekinin sesinden, sözünden kuvvet alır. Biz kadınlar birbirimizi hep daha iyi anladık ve duyduk, Aslı da beni duyuyordu ya da ben onu. Orada bir kadın vardı, ne oluyordu da hayatında, ne yaşıyordu da bu zalim hayatta bu cümleleri yazıyordu. Ama yazıyordu işte, o zaman devam edebilirdim. Belli ki böyle bir şeydi hayat, içimizdeki zehri akıta akıta, yeni bir şey yaratıyorduk ortaya çıkanla.
O şehirden, o çocuklardan ayrıldım, ama bitmedi. Ülkemde ne yoksulluk bitti, ne kayıplar ne sonsuz yaslar. Gittikçe büyüdü, altından kalkamayacağımızı düşündüğümüz zamanlara bulandık. Yas öyledir, ne tam olarak gidenle gidebiliriz ne de kalanın yanında devam etmeye gücümüz yeter. Öyle bir araftır. Ama zaman geçer, dostlar yanımızda olursa, dünyanın adaletine dair inancımız yeniden inşa olabilirse, yaşamaya, sevmeye, üretebilmeye, yaratıcılığımıza geri dönebilirsek eğer, o arada kalmışlıktan kurtulur yolumuza devam edebiliriz.
Şimdi ülke derin bir yas içinde, birbirimizi duymaz, birbirimizin acısını anlamazsak, bir ötekinin acısını kabul etmezsek, yas derin bir yaraya dönüşecek, iltihaplanan, bir yerlere çarptıkça kanayan bir yaraya. Her toplumsal travma bu topraklarda yaşayan insanların ruhsal dünyalarında irili ufaklı bir gedik açıyor. Hissedilenleri, tanık olunanları, duyulanları taşıyabilmek kolay değil, ancak yan yana durmak, birbirimize tutunmak, doğruyu yanlışı haykırmakla devam edebiliriz yola. İfade edilemeyen her zorlu duygu, bedende tutsak kalır ve önce bizim ruhsallığımızı delik deşik eder, sonra kuşaklararası taşıyacağımız bir mirasa dönüşür. Bu ülkeyi en çok artık sırtında taşıyamadığı miraslar hasta etti, şimdi hesaplaşılmayan geçmiş travmaların acısını çekiyoruz.
Çok şey istiyorum ülkeme dair, ama önce kelimeleriyle şifa bulduğum Aslı Erdoğan’ın çıkmasını istiyorum olduğu yerden, benim umudum da buradan başlıyor sanırım. Ve biliyorum ki bu derin sessizlikten çıkabilmek için bir yerlerden başlamak gerek.
|