‘Erdoğan ve Alpay neden hapiste?’
‘Erdoğan ve Alpay neden hapiste?’sorusuna zor ve kolay cevaplar
Gülmeyi çok seviyorum ama birkaç gündür Türkiye sosyal medyasında yaşanan karnavalesk neşe karşısında elim ayağım tutulup zihnim uyuşuyor. Kamuoyu her şeyi bir yana bıraktı, Kürk Mantolu Madonna’nın başkarakterini şarkıcı Madonna zanneden televizyon sunucularıyla alay ediyor. Bir yerde, “Türkiye yazarına sahip çıkıyor!” Sabahattin Ali’yi cahil cühelaya oyuncak ettirmiyor. Yüzlerce benzerinden bildiğimiz gibi, yolunu devletin inşa ettiği bir cinayetle katledilen Sabahattin Ali’yi…
Ancak benzer bir biçimde Türkiye, tutukluluğu iki ayı dolduran Aslı Erdoğan ve iki aya yaklaşan Necmiye Alpay’la da ilgilenmiyor. Bu kadınlar neden hapiste diye sormuyor. Erdoğan ve Alpay neden tutuklu ve neden daha güçlü bir tepki ortaya çıkmıyor?
Aptal ya da saf değilim. Şu anda şu veya bu taraftan on binlerce insanın hapiste olduğunu, bunların aralarında pek çok gazeteci ve yazarın yer aldığını da biliyorum. Kimseyi konformizm ve korkaklıkla suçlamak da haddim değil. Ben de herkes kadar konfor düşkünü ve korkağım. Ama bu soru da ortada duruyor ve Erdoğan ile Alpay ülkenin tüm tutsaklarıyla beraber içeride olmaya devam ediyor.
Erdoğan ve Alpay’ın, demokrasi diyen ve barış isteyen diğer tutsaklarla birlikte neden hapiste oldukları sorusuna cevap vermek hem çok zor hem de çok kolay. Zor çünkü Hardt ile Negri’nin Duyuru başlığıyla yayınlanan küçük ama önemli kitaplarında açıkladıkları bir toplumda yaşıyoruz. Bu toplum neoliberal kapitalist yollardan borçlandırılmış, dünyayı görme ve bilme yolu muktedirin ağzına bakan bir medyayla kısıtlanmış, bu ikisi üzerinden “iç ve dış tehdit” lafları ve “terör” tehsiyle güvenlikleştirilmiş ve yine muktedirin arzuladığı zamanlarda oyunu vererek temsili demokrasiyi gerçekleştirdiğine inanan bir toplum. Erdoğan ve Alpay neden hapiste sorusunu sormak zor çünkü borçlandırılmış, medyalaştırılmış, güvenlikleştirilmiş ve temsil edilerek eli kolu bağlanmış bir toplumdayız!
Öte yandan, Erdoğan ve Alpay neden hapiste sorusuna cevap vermek çok da kolay. Biz dışarıdakilerin sahip olduğu “kapatılmış özgürlük” konforunu teptikleri, diğer barış yanlılarıyla yan yana ve omuz omuza durmayı tercih ettikleri için hapisteler. Barış; ölüm ve öldürme üzerinden nemalanan bir düzende muktediri tehdit eden, kendini güvende hissetmemesine yol açan bir kavram. Barışın tesis edileceği bir ortamda kolay yoldan kazanç da olamaz, “şüheda” edebiyatıyla iktidarda da kalınamaz. Velhasılı barışa engel olmak ve barış diyeni ezmek gerekir. Erdoğan ve Alpay barışı ezmek, yok etmek için hapiste!
Yaşar Kemal Bir Ada Hikâyesi dörtlemesinde, 1912—1922 arasındaki savaşların ardından yerinden yurdundan olanların yerleşme ve yeniden bir toplum olma çabasını anlatır. Dizinin üçüncü kitabı olan Tanyeri Horozları’nda meyve tüccarı bir Şükrü Efendi vardır. O da çevresindeki pek çok insan gibi erkek çocuklarını savaşa kurban vermiştir. Fakat diğerlerinden ayrılarak, kayıplarının anısını farklı bir biçimde yaşar. Ne zaman savaş lafı geçse, Şükrü Efendi’nin başı döner, midesi bulanır, hastalanır. Savaş sözcüğünün geçtiği ortamda duramaz Şükrü Efendi.
Şükrü Efendi’nin travması, adadaki muhacirlerden Kürt dengbej Uso’ya ilham verir ve bir gece savaşı lanetleyen bir kılam üretir. Adadakilerin onun kılamını gizlice ve bütün gece uyumadan dinlediklerini duyunca da çok mutlu olur ve şunları söyler:
“Bu demektir ki bu benim yaptığım kılam dillere destan olacak. . . . Bir daha da savaş olmayacak. Benim destanımı duyanlar savaşı akıllarından geçirmeye bile utanacaklar. . . . Bundan sonra herkes savaş üstüne kılamlar söyleyecek. . . . Savaş yapmak isteyen insanlıktan çıkmış insanları yetmiş iki milletten kimse insandan saymayacak, onların yüzlerine bile kimse tükürmeyecek. İnsan öldürenin dört kitapta katli vaciptir, diye kimse demeyecek, çünkü insan öldürmek, ne için olursa olsun, insan öldürmek kimsenin aklından bile geçmeyecek. İşte böylece, insan insan olacak.”
Erdoğan ve Alpay insanın insan olacağına inandıkları ve bu mücadeleyi verdikleri için hapisteler. Savaşın sahibi onlardan korkmakta, onları tutsak kılarak bizlere gözdağı vermeye çalışmakta haklı. Ama çabası boşuna! Her şeye rağmen barış gelecek ve insan insan olacak.
|