Haberler
Haber Kaynağı Seç

 

Tepeden gelen bir emir

Aslı Erdoğan: Tepeden gelen bir emir ile tutuklanacağımı anladığımda tüm korkum geçti
beş gündür ilaçlarım verilmiyor, şeker hastasıyım ve diyabet aşamasına geçmek üzere”

Aslı Erdoğan için ‘özgürlük nöbeti’ başladı
Kılıçdaroğlu’ndan Başbakan’a: Devlette natif diğer cemaatler olmamalı, gazeteciler ve Aslı Erdoğan tutuksuz yargılanmalı
Milliyet yazarı Tezkan: Tutuklama kararını protesto için Aslı Erdoğan’ın bir kitabını alalım
Ayşe Kulin: Aslı Erdoğan’a bir şey olursa, vebali yapayalnız ve kadersiz ülkeme yazılacak yine
Zülfü Livaneli: Dilinizi kesmeyin efendiler, Aslı Erdoğan’a terörist diyerek dünyayı güldürmeyin

Kapatılan Özgür Gündem gazetesindeki yazıları nedeniyle tutuklanan yazar Aslı Erdoğan, tutuklanma anına dair olarak, ”Serbest kalacağımdan emindim. Savcı tutuklanma talebiyle beni sevk ettiğinde avukatlar dahil, hepimiz şoka girdik. Mahkemeye girdiğim ilk 15—20 dakikada kendimi hukuk çerçevesinde savundum. Bir anda hukuk ile hiçbir ilgisi olmayan bir dava olduğunu, tepeden gelen bir emir ile tutuklanacağımı anladım. O an tüm korkum geçti” dedi. Aslı Erdoğan, Bakırköy Cezaevi’ndeki kötü koşullar altında geçirdiği bir haftayı anlattı. Yazar Erdoğan, ”En temel ihtiyacım olan su verilmiyor. Pankreas ve sindirim sistemim çalışmıyor buna karşın 5 gündür ilaçlarım verilmiyor. Şeker hastasıyım ve diyabet aşamasına geçmek üzere. Yatağıma idrar yapılmış. Hiç havalandırmaya çıkarılmadım. Vücudumda kalıcı hasarlar oluşturacak şekilde muamele yapıyorlar. İnatla direnmesem bu koşullara dayanamazdım” dedi. Yazar Erdoğan, cezaevinden çıktıktan sonra ilk olarak Nazi Almanyası’ndaki toplama kamplarında zorla yapılan dövmeyi yaptıracağını anlatırken ”Sol koluma bir dövme yaptıracağım. Auschwitz’de kadın mahkûmlara zorla yapılan dövmenin aynısı: Bir numara. Benimki 16.8.16 olacak, evimin özel harekâtçılar tarafından basıldığı tarih” ifadeleri kullandı.

Yazar Aslı Erdoğan’ın Cumhuriyet gazetesinden Seyhan Avşar’a verdiği yazılı söyleşi şöyle:

— Cezaevinde ‘özgürlük’ ve ‘demokrasiyi’ nasıl tarif edersiniz?

Tolstoy, “Mutlak özgürlük olmadığı gibi, mutlak esaret de yoktur” der, cezaevinde bir mahkûmun ağzından. Özgürlüğün içsel bir şey olduğunu insan en iyi cezaevinde anlıyor ve en korkunç koşulları bile kendini özgürleştirme deneyimi olarak yaşayabiliyor. Demokrasiye gelince, şaka gibi...

— Hâkim karşısına çıktığınızda size yönelik suçlamalarla tutuklanacağınızı düşündünüz mü?

Savcı ile görüşmeden önce avukatlar, “Basın Kanunu’nun 11. maddesine göre yayımlanan yazılardan siz sorumlu değilsiniz, serbest bırakılacaksınız” dediler. Polislerin tavrı, ifadedeki rahatlık, bana gösterilen yazılar hakkında soruşturma başlatılmamış olması, suçlandığım yazılardan birinin, “Kara Karga” adlı dergide yayımlanmış olması, Sezgin Tanrıkulu’nun rahatlığı, yazılarımı gazete haberlerinden alıntılar ile kurmam ve yorumumun olmaması... Hepsini beraber düşününce serbest kalacağımdan emindim. Ayrıca Özgür Gündem çalışanları tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Savcı tutuklanma talebiyle beni sevk ettiğinde avukatlar dahil, hepimiz şoka girdik. Şekerim düştü, baygınlık geçirdim. Mahkemeye girdiğim ilk 15—20 dakikada kendimi hukuk çerçevesinde savundum. Gergindim. Bir anda hukuk ile hiçbir ilgisi olmayan bir dava olduğunu, tepeden gelen bir emir ile tutuklanacağımı anladım. O an tüm korkum geçti. Hiçbir suçum olmadığını çok net anladım.



”Su verilmiyor”

— Sizin için “Özgürlük Nöbeti” başlatıldı. Birçok sivil toplum kuruluşu, siyasetçi, akademisyen, hukukçu, yazar nöbete destek verdi. Sizin için “Özgürlük Nöbeti’nin” başlatılması nasıl bir duygu?

Bütün Özgürlük Nöbetçisi arkadaşlarıma selamlar, sevgiler, teşekkürler... Sanki ta içerideki hücreden bile rüzgârınızı hissediyorum. İçeri girmeyen bilemez, dışarıdan gelen her koku, her ses, her sözcük burada hayatın ta kendisi demek. Ben de Silivri Cezaevi’nde Özgürlük Nöbeti’ndeydim. Birkaç ay önce sanki içime doğmuş gibi içerisi dışarıdan çok farketmiyor, hepimiz büyük bir cezaevindeyiz demiştim. Sizler dışarıdan, bizler içeriden bu devasa cezaevini özgürlük çığlığına dönüştürebiliriz. Bunu ancak hep beraber başarabiliriz.

— Sürekli kötü muamele ile anılan Bakırköy cezaevinde geçirdiğiniz bir haftada kötü muameleye uğradınız mı? Tanıklıklarınız oldu mu?

Fiziksel darpa maruz kalmadım ama en temel ihtiyacım olan su verilmiyor. Sağlık sorunları yaşıyorum. Yaklaşık 10 yıldır bağırsaklarımla ilgili sorunum var. Pankreas ve sindirim sistemim çalışmıyor buna karşın 5 gündür ilaçlarım verilmiyor. Şeker hastasıyım ve diyabet aşamasına geçmek üzere. Özel bir beslenme gerekiyor ancak sadece yoğurt yiyebiliyorum. Yatağıma idrar yapılmış. Hiç havalandırmaya çıkarılmadım. Vücudumda kalıcı hasarlar oluşturacak şekilde muamele yapıyorlar. İnatla direnmesem bu koşullara dayanamazdım.

”Basın üzerinde terör”

— Siyasi tutukluların bulunduğu koğuşa alınmak istemişsiniz. Neden?

Ben tek başıma yaşamaya alışkınım çünkü bir yazarın yalnızlığa ve sessizliğe ihtiyacı var. Şu an bana yaşatılan koşullara dayanmak zor. Bu nedenle koğuşa geçmek istedim.

— Gaziantep’i duydunuz mu? Saldırı bir düğünü hedef aldı. Bu konu hakkında neler düşünüyorsunuz?

Antep saldırısını hücredeki mahkûmlardan duydum çünkü henüz gazete okuyamadım. Ocak ayında Türkiye’ye döndüm. Daha sekiz ay dolmadan, yaşadığımız yedinci korkunç olay. Ne yazık ki son olmadığını hepimiz seziyoruz. Türkiye hızla kimsenin can güvenliğinin olmadığı bir ülkeye dönüşmekte. Çok üzgünüm.

— Cezaevinde hiç mektup aldınız mı? Kimlerden aldınız? Okuyunca neler hissettiniz?

Pek çok kişi bana mektup yolladı. Benimle ilgili deftere de çok güzel şeyler yazılmış ancak elimde değil. Avukatım okudu. Gençliğimden beri bu denli duygulanmamıştım. Hepsine cevap vereceğim.

— Press filmini izlediniz mi? O günlerden günümüze basın özgürlüğü açısından değişen bir şeyler var mı?

1990’lı yıllar, 2011—2012 senelerinde yüz kadar gazeteci cezaevindeydi. Bugün baskı daha da yoğunlaştı, baskının biçimi değişti.Yargısız infaz yöntemleri yerine toplu tutuklamalarla basın üzerinde terör estiriliyor. Yalnızca sosyalist ya da Kürt basını değil, ana akım medya da topun ağzında bu koşullarda. Türkiye’de gazetecilik yapabilmek deli cesareti gerektiriyor. Kürt basını ise her zaman sistematik olarak hedef gösteriliyor. Bu 90’lardan beri değişmedi. Basın olarak bile kabul edilmiyor.

”Çıkınca Auschwitz dövmesi yaptıracağım”

— Cezaevinde kafanızdan hangi şarkılar, yazarlar ve şairler geçiyor?

Henüz bu soruya cevap vermek için çok erken. Dışarıya ait güzel bir şeyi (şarkı, dize) hatırlamaya izin vermiyorum kendime. Ancak nezarethanedeyken benim ricam üzerine 22 yaşında bir Kürt kızı hepimiz için şarkı söylüyordu. Biz de ağlıyorduk. Şu an herhangi bir şarkı duysam sanırım yine ağlarım.

— Dünyadan birine ulaşacak olsanız kime niçin ulaşmak isterdiniz?

Bugün iyi ki genç değilim. Bir çocuğum yok diyorum ama böyle bir durumda Kafka’ya ulaşmak istemiyorsun. En yakınındaki kişilere; eşine, çocuğuna, annene ulaşmak istiyorsun. Eşim ve çocuğum olmadığı için annemi ve ölü kedimi özlüyorum. Yıllardır babamı görmüyorum onu da düşünüyorum.

— Dışarı çıkınca ilk yapacağınız şey?

Sol koluma bir dövme yaptıracağım. Auschwitz’de kadın mahkûmlara zorla yapılan dövmenin aynısı: Bir numara.

Benimki 16.8.16 olacak, evimin özel harekâtçılar tarafından basıldığı tarih. Çok acıyacağı için 2016’nın tamamını yazdıramam. (Avukat Nesrullah Oğuz aldığı nota, Aslı Erdoğan’ın tebessüm ettiğini yazmış)

— Sizi seven dostlarınıza söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?

Benimle gösterilen dayanışmanın farkındayım. Çok büyük emekler harcandığının, yazılan mesajlardaki içtenliğin ve duyguların hepsinin farkındayım. Kulağa çok kuru gelebilir ama çok teşekkür ederim. Sizler olmasanız kaderime sahip çıkamazdım.

25.8.2016
TÜRKİYE
Seyhan Avşar, Cumhuriyet


 

Haberler Biyografi Kitaplar Fotoğraflar Röportajlar Köşe Yazıları   İletişim Ana Sayfa
Design by medyanomi