Haberler
Haber Kaynağı Seç

 

‘Dört elle sarılmamız gereken kavram: Dayanışma’

Surat insanın kumsalı. Sureti insanın surat. Varlığının görünen yanı. Surattaki ifade, gölgeler, kıvrımlar, o dans… İnsanı sanat eserine çevirirken, okumasını becerene, sözlerle söylenebileceklerden fazlasını söylüyor. Aslı Erdoğan’ın kendini söylemekten sakınmamış surat suretinin hüzünlü, yaban güzelliği ve adil olanın yanındaki ‘saf’ cesareti düşündürüyor insanı, yılgınlığından utandırıyor.

Açıkçası ben uzun yıllar duvarında irice bir Aslı Erdoğan posterinin asılı olduğu bir evde yaşadım. Bilirsiniz, ifadesi, en çok okunan ‘roman’lardan biriydi… Tutulma yaratırdı insanlarda. Belki de bu yakınlıktandır daha çok, tutuklandığını öğrendiğimde içimde hissettiğim şey kırgınlık, gözümdekiyse yaştı. Kalbim kırıldı. O benzersiz bir öykücüydü, içten içe, içtenlikle dayanıştığım bir kadındı, ürkekliği cesaretle, güzelliği bencil olamayan ya da bencilliği tekil olmayan vicdanla birleştirmişti. Hiç evcilleşmedi. Hep dağınık kaldı. Ve artık bir semboldü. Topluca ‘hayır, bunu yapamazsınız’ demek için insanları biraraya getirecek kuvvette bir sembol.

Aslı Erdoğan’ın edebiyattaki temel meselesini ‘ötekilik’ olarak tespit etmek yanlış olmaz. Biz tüm ötekilerin (kadın, eşcinsel, Ermeni, Kürt…) adeta hedef tahtasında sıkıştığımız bu on yıllarda, yazarın, ‘ötekileştirilmişlere’ tanımlı tanımsız bir yakınlık hissetmesinde de yadırganacak bir şey yok. “Kendi sesimi duymak için yazıyorum,” demişti Bir Delinin Güncesi’nde… Ve sonra biraz da şu dediği gibi oldu: “Üzerine yapışmış onca kemikleşmiş maskenin ardında soluk almaya, kendi gerçeğini mırıldanmaya çalışan kadın, kendini kurgulamaktan hüküm giyer.”

Barış için, ortak bir dilin inşası için, savaşın sona ermesi için, dayanışmak için destek veriyor aydınlar Kürtlere. Romancısı, dilbilimcisi, genel yayın yönetmeni, yazı işleri müdürü düşündüğü, fikri mücadele verdiği için hapiste olan bu ülkede demokrasi lafı nasıl bu sıklıkta telaffuz ediliyor anlamak mümkün değil. Muhalefet siyasetinin (CHP; HDP) şaha kalkması gereken günlerdeyiz. Son derece açık bir bilgi ki, aleni şiddet ve yıkım çağrısı yapılmadığı, halk kışkırtılmadığı müddetçe her tür düşüncenin ifadesi özgürdür, olmalıdır. O özgürlük gerçekleşinceye kadar, her kuşaktan aydının öğrenmesi gerekecek birçok pratik var. Zira hakkında arama, sorgu, gözaltı ve tutuklama kararı çıkarılan, en geniş anlamıyla barış hakkı talebi ve ifade özgürlüğü!

Oluşturulmuş, karşılıklı üretilen büyük bir şiddetin içindeyiz. Şiddet sorunumuz elbette barışla çözülmek zorunda. Ve barış daha çok savaşarak, karşılıklı tehditler savurarak gelmeyecek. Müzakereyle gelecek, ama öncesinde, aydınların fikir desteği vererek ortamı hazırlamasıyla gelecek. İşte bu çabayı gösteren aydınların uğradığı haksızlığa öfkelenmek suç değil. O öfke bizi Che’nin, Pınar’ın, Aslı’nın, Necmiye’nin, temsil ettiklerinin, adaletin arkadaşı yapıyor sadece.

Kürtlerin yanında duran Türkiyeli aydınların durmaması gerektiği mesajını vermek için aradan seçilmişlere ödetilmesi gereken bedeller var belli ki. Önce Aslı Erdoğan, sonra 31 Ağustos’ta Necmiye Alpay ve yeni sorgulamalar. Güzelim insanlardan, güzelim hayatlardan terörist yaratmaya çalışmak bu, ki telaffuzu dahi akıllara zarar. Zira somut durum mesela şöyle. “Silahlı terör örgütüne üye olmak” ve “devletin ve ülkenin bütünlüğünü bozmak” suçlamasıyla tutuklanan Alpay, OHAL döneminde darbe dışı bir soruşturmada tutuklanan 10. gazeteci ve şu an hapishanelerde 109 tutuklu gazeteci var!

Ölmesin istiyoruz insanlar. Asker ölmesin, dağdakiler ölmesin, Türkler, Kürtler ölmesin. Türkiyeli olalım diyoruz. Hepsi bu. Bunun nesi suç? Demokrasi birden çok sesle yaşayabilme becerisi değil mi? Çok seslilik istemek kabahat mi? Özgür Gündem’e temas edenin eli mi yanacak? Bu nasıl bir zamanlama? 15 Temmuz tutuklamalarına denk düşmesi neden?

Barış düşünenlerin yeri C9 koğuşu değil, benzersiz sohbetlerin dilden dile dolaştığı dost sofraları. O zaman bir an evvel özgür kalmaları şart, bir an evvel hayatlarına geri dönmeleri. O gün gelinceye dek her pazartesi ve cuma tutulan özgürlük nöbetlerine iştirak edelim. Elimizdeki tüm mecralarda bu tutuklamaları ve her türlü hak ihlalini tartışalım, gündemde tutalım. Aslılar evine dönene dek, hatta bir daha alınmayacakları gün gelinceye dek nöbetin her türlüsü bu ülkede ve uluslararası platformlarda sürsün. Sürmeli. Sürecek. Biribirimize sahip çıkacağız. Biribirimizden başka kimsemiz yok.

3.9.2016
TÜRKİYE
Ilgın Sönmez Toydemir


 

Haberler Biyografi Kitaplar Fotoğraflar Röportajlar Köşe Yazıları   İletişim Ana Sayfa
Design by medyanomi