Haberler
Haber Kaynağı Seç

 

ACI—BEDEN YALNIZLIĞINA ÇOKLUK GAZELİ

Gözaltı haberini almadan yarım saat önce, kaşla göz arasında Taş Bina’ya giren anlak;

‘KORO’

Galiba konuşuyordu, sanki bir an duracak olsa yere devrilirdi, taştan zemin bile durduramazdı daha derinlere düşüşünü. Dışarıda gün batıyor olmalıydı. Henüz sakindi, serinkanlı, aklı başında – gerçi buna benzer sıfatları dizebileceği bir özne kalmamıştı. O değildi ki bunları yaşayan. O orada, kendi hayatının içinde değildi. Hepimiz insanız, diyordu satır aralarında, hani Diyojen’in elinde bir lambayla sokak sokak aradığı, kiminin seslenmek, kiminin işitmek, bir bulsa, kiminin yaşatmak, kiminin öldürmek istediği son insan. Masaların, evrakların, kilitli kapıların, ışıkla karanlığın zıt köşelerinde BULUNUŞUMUZ yazgının zıt bir oyunu.

Raporlarla dolu, belinden kalın bir dosyası var; asla yiyemeyecekleri, sadece yiyebilecekleri ve ilaçlar; yazamayacakları, yazabilecekleri ve cezalar. Kuşatılmış bütün son kentlerin Lucrecia Neves’i; görünen hiçbir manzara ona yakışmıyor. Geleceğe kalacağını söylüyorlar ama bence aslında gelecekten geliyor. Sınırlarda dolaştığı için genellikle, en koyu karanlıkta ve en yüksek yalnızlıkta geçmişle geleceğe müsavi iştiyakı sırtında taşıyanların bedenlerinde dolaşıyor. Yapabiliyor çünkü bunu. Kadın fizikçi. Zamanı büküp yeniden yuvarlanabileceği, anlardan mürekkep bir helezon yapmış.

YAZILMAYA DEVAM EDEN YAZILAR

Delinin hiçbir yazısı bitemiyor, zaten bitirilecek bir yol istememiş olabilir. Önlüğünü çıkarıp laboratuvardan çıkmaya, kendini haydutların fink attığı hikayelere sokmaya zaten alışkın.

Hani bütün belalar gidip gidip bir insanı bulur. O da, bela hep onu buluyor sanıyor. Bütün korkularına, kaygılarına, incecik bedeninin kapkalın hasarlarına rağmen tehyi yolundan döndürüp zarafetle koluna giriyor—çünkü rağmenlerin hemen hepsi kripto çünküler— ve dövüşken tehyle dans etmeye çalışıyor.Kimin iyi, kimin kötü, kimin varken yok olacağı, kimin yoktan belireceği belli olmayan kalabalıklara karışıyor.

Bir tek orada yalnız değildir, orada kozmik yalnızlık çoklu bir evreni oluşturuyordur belki; yalnızlaştırılmışlar kalabalığı. Yeryüzünde, bütün korkularının üzerine kollarını açarak koşan ve kendini yenerek kendine kavuşan insan kadar cesuru yoktur. O cesur deliden çok korkuyorlar.

Herkes biliyor, suçu olanın korkacağını, korksa onun orada olmayacağını.
Herkes biliyor, o kadar büyük bir sarayınkapılarını adalete değil, ancak bir tragedyanın temsiline açacağını. Kimse yapılana şaşırmadı, yapılmasa şaşılacaktı.

Direnç göstermesi gereken organlarda bir tuhaflık var yalnız. Kavrayışsızlıkla, kayıtsızlıkla donatılmış asıl “garip sessizlik” ya da garip gürültü; hedef gösterenler, arkalarını dönenler, yaftalayanlar... Geçmişteki bir zamandaysa, gelecekten gelenler arasında Beşir Fuad’ı yerden yere vursa da onu en candan, hayranlık ve ilgiyle dinleyen Ahmet Mithad Efendi var. Fikren de fiilen de zıt köşelerde olup savaşın koyu gürültüsünde ortada buluşmak için adım atmaktan imtina etmeyen, gecesini gündüzünü plana programa veren yazarlar, aydınlar, sanatçılar var. Cezaevindeki tutsaklar için açlık grevine yattı sarı mizahçılar. Yazarlar, açlığa yatan insanlar için köprü olmaya çalıştılar. Tehditlere, baskılara, cezalara, topyekun linçe onlar da maruz kaldılar... Ne oldu? Artık asla karalanamayacak kadar ak pak değil mi Aziz Nesin, Sabahattin Ali, Yaşar Kemal, Nazım? Onların uğraşlarının erdemine duydukları saygıyla bir araya gelişlerine, hatıralarına gıpta etmiyor muyuz? Şimdi binlerce yazarın olduğu bir listeden yoklama yapıldığında kimler el kaldırıyor? Saygıdeğer istisnalarımız, bir avuç yapayalnız yazar, öyle mi?

Bugün duvarları önüne çektiğiniz bir cesur deli kadın da işte öyle, gelecekte birçok cesur deli kadın olacak. Kollarda, çantalarda caddeleri, meydanları, akılları, ruhları dolaşacak.

Bunu, onu taşlayan, bu rezaletle ilgili iki kelam etmekten imtina eden, karanlığın ve aydınlığın zıt köşelerinde bulunduğumuz herkes, varlığının en küçük yapı taşına kadar hissediyor.

‘KORO’

Aslı Erdoğan,
Hep konuştun.
Nasıl desem; saatler geçti, günler eskidiğinde bile susmadın;
Vardın, varsın, var olacaksın.



7.9.2016
TÜRKİYE
Başak Tan, KaraKarga


 

Haberler Biyografi Kitaplar Fotoğraflar Röportajlar Köşe Yazıları   İletişim Ana Sayfa
Design by medyanomi