Haberler
Haber Kaynağı Seç

 

Sahi, büyüyünce ne olacağız biz?

Bu memleketin kadrolu soruları vardır. Kadrolu sorunlarından daha çok dile düşen. “Memleket nere sende” bunların başını çeker. “Sizde maaşlar nasıl, kime oy verdin, niyet var mı niyet” mevsimlik sorulardır. Ha bir de “büyüyünce ne olacaksın” vardır ki, bu soru da tam manasıyla sizle beraber büyüyüp yeniden karşınıza çıkar: büyüdün de ne oldun?

Büyükler, “ne oldun” sorusuna karşı “yazarım” cevabını verebilirken, küçükler “büyüyünce ne olacaksın” sorusuna “yazar olacağım” cümlesini konduramazlar. “Astronot olup dünyaya geri dönmeyeceğim” diyenini bile işitmişizdir üstelik. Çocuklar masalların, öykülerin dinleyicisi olmakla yetinirler. Çünkü yazarlık çoğu zaman tepeden inme bir “karar” değildir, tam tersi diğer bütün kararların toplamıdır. Bazen de durduğunuz, dokunduğunuz yerin doğal bir sonucudur. Ona giden yol ne şişkin bir bütçeden, ne de yaşam boyu sıvazlanmış bir sırttan geçer.

Kimi yazarlar bu berbat dünyanın mutlak bir ikinci kopyasını yazmak yerine, kendilerine ait yeni bir dünya inşa edip, umudun peşine düşerler. Bir süpürgenin üzerinde dilediklerince gezip, çocuklar için şeker bahçeleri düşlerler. Açın bakın, Aslı Erdoğan’ın devlet kanalında yayınlanan belgeselinde, yazarlık kavramını, yaşamın kendisine dayattığı bütün kötülükleri bir savurma aracı olarak keşfettiğini göreceksiniz. Bir savurma aracı bulamamak kişi için kangrendir. 0kul yakasına şiirler yazmayı özlerken, beyaz yakalı bir CEO oluvermişsinizdir, fizik kurallarına aykırı duygularınızla, kendinizi İsviçre’de fizik yüksek lisansı yaparken bulmuşsunuzdur. Fakat illaki o su, çatlağına kavuşacaktır. Yanlış hesap, yalnızca Bağdat’tan değil, Cern’den de dönecektir.

Benimse çizginin dışına taşmanın, hemen ötelenen bir durum olduğunu öğrenmem, ilkokul yıllarımda bir imzayla oldu. Babamın imzası bir hayli karmaşık olmasına rağmen benim için sanki hep içinde gizemli kodlar barındıran bir resim gibiydi. Mutlaka benim imzam da onunki kadar özel ve anlamlı olmalıydı. İlk imzama bu yüzden epey özenmiştim. Boş kâğıtlara babamınkine benzetmeye çalıştığım bir sürü abuk subuk çizgi yaptım. Olmuyordu. Sonra küçük bir martı çizdim, kanat çırpan basit bir martı. Minik kafasına büyük bir gülücük kondurdum sonra. Kanatlarının altına da kendi adımın baş harfini ekledim. Sevdim, “tamam bu olsun” dedim. Uzunca bir süre, büyükler gibi kendi imzamı atacağım ilk anı hevesle bekledim. Fakat büyümeye epeyce vakit vardı. O aralar, her birimizin okul sonrası uğradığı atari salonları epeyce revaçtaydı. Bir gün duyduk ki bu atari salonlarına valilikten bir tebligat gitmiş. Buna göre velisinin imzası olmayanlar buralara giremeyecekti. Atari salonunun sahibi fotokopilerden birini elime tutuşturarak “Baban aha şuradaki boşluğa adını yazsın, altına da imzasını atsın” dedi. Babama söyleyemedim. Kâğıt iki gün öylece cebimde kaldı. Sonra oturup kâğıda, titreyen ellerimle babamın adını yazdım, peki ya imza kısmı? Kendi imzamı ilk kez bir evrak üzerinde görme düşüncesine hakim olamıyordum. O imzayı atmak için büyümeyi bekleyemezdim, bir hevesle atıverdim işte. Üstte babamın adı, altta uçuşan bir martı…

Ertesi gün izin kâğıdını atari salonuna geri götürdüm. Adam imzanın olduğu yere doğru gözlerini kısarak baktı. Kalbim güm güm atıyor. Başını kaldırdı. “Babanın ne dandik imzası varmış ulan böyle. Resimli mesimli falan?” dedi. “Ulan sensin” diyemedim. Şimdi olsa kesin derdim. Ardından yanındakine gösterdi, birlikte güldüler. “Neyse neyse” dedi, hadi geç geç. Utangaç yüzüm oyun salonunun gürültüsü arasında eriyip gitti. Boş gözlerle bir hayalet gibi oyunları seyrettim. Sevdiğim oyunları kaybetmek bir yana, imzamı daha ilk günden kaybetmek epey ağır gelmişti. Sonraki gün ders arasında hemen kendime yeni bir imza yaptım, herkesin imzası gibiydi işte. Tanıdık çizgiler, bildik dokunuşlar… Ama hiçbiri benim martıdan yaptığım o imzaya benzemiyordu. Aradan şimdi onca zaman geçti. Mahallemizdeki o atari salonunun yerine küçük bir postane açıldı. Şimdi birazdan gidip o postaneden Aslı Erdoğan için güzel bir kart alacağım… Ve onun en güzel yerinde, hayatımın o ilk imzası olacak. Kanat çırpan ve gülümseyen bir martı…



19.10.2016
TÜRKİYE
Erkan Şemin


 

Haberler Biyografi Kitaplar Fotoğraflar Röportajlar Köşe Yazıları   İletişim Ana Sayfa
Design by medyanomi