Haberler
Haber Kaynağı Seç

 

Hoyratlığın karşısındaki ince ve güçlü bir direnç…

Dünya okurlarınca “geleceğe kalacak elli yazar” arasında sayılan Aslı Erdoğan, ilk öykü kitabı olan ‘Mucizevi Mandarin’i 1996 yılında yayınladı. Mucizevi Mandarin adlı kitap Fransa, İsveç, Almanya Norveç ve Bosna’da yayımlandı. Le Monde’da önde gelen eleştirmen Josyane Savigneau tarafından övgüyle tanıttı. İsveç’te büyük yankılar uyandıran Mucizevi Mandarin, Mourakabi, Joyce Carol Oates ve Vaclav Havel ile birlikte yılın kitapları arasında yer aldı.
*‘Kabuk Adam’ı önce çıkarmama rağmen aslında ‘Mucizevi Mandarin’i daha önce yazmıştım. Cern’deydim (Cenevre Yüksek Enerji Laboratuvarı) o zaman. Günde 14 saat çalışıyordum ve 25 yaşındaydım. Çok bunalmıştım. Sadece laboratuvarda, insanlardan kopuk, bilgiyasarlarla baş başa. Çok büyük yalnızlık vardı insanlarda. ‘Mucizevi Mandarin’, o dönemde çok bunalmış bir kadının öyküleri.

Senin için yazmak, yaşamda neleri kolaylaştırıyor?‘Mucizevi Mandarin’deki öykülerde, kişilik çatışması yaşanır. Dediğim gibi çok sıkıntılıydım ve bu bana çok sevdiğim öyküler yazdırdı. Şimdi öyle yazamıyorum mesela. Hesaplaşmalarım o dönemde çok yoğundu. İçten bir hesaplaşma. Ölüm ve geçmişle. İnsanın karanlık yönünü merak ediyorum. Bence herkesin karanlık bir yönü ve içinde taşıdığı bir ceset var. Ama babam bilim adamı olmamı istiyordu. Büyürken hep yetenekli olduğuma inandırıldım. Sadece yetenekli olduğu için sevilen bir çocuktum. Ama sonunda bünyem reddetti. Bıraktım. Başarılıyken bıraktım. Fizik harika bir şey ama benim işim değil. 1990′dan beri yazıyorum. En keyif aldığım iş yazı yazmak. Çok yönlü biriydim ve Cern’de diğerleriyle bir türlü bağdaşamadım.
*Aslı Erdoğan’la Yapılan Söyleşi / Sanem Altan

http://www.radikal.com.tr/1998/06/23/insan/01asli.html

Basında büyük övgüler alan Aslı Erdoğan ve Mucizevi Mandarin için yazılanlardan bazıları şöyle:
“Mucizevi Mandarin, ödünsüz melankolisinin yanı sıra dışavurumculuk sonrası zarafetiyle dilini ve tavrını dengeleyen güzel bir roman.”
Dagens Nyheter

“Merhametini yitiren bir dünyada, varoluşsal feda oluş cam gibi berrak, güzel bir dille anlatılıyor.”
Svenska Dagbladet

“Şiirsel ve yoğun dili vurucu cümlelerle ışıldıyor. Karanlık ışıltıları olan bir inci gibi.”
Norrköping Tidningar

“Aslı Erdoğan. Bu ismi unutmayın. Türk yazarı Aslı Erdoğan zarif bedeninde dünyayı sarsmaya yetecek kadar edebi barut barındırıyor. Metinlerini edebiyatın zirvesine taşıyan kalite yoğun ve şiirsel bir canlılıkla yüklü dilinden geliyor.”
Helsingborgs Dagblad

“Aslı Erdoğan’ın yapıtlarının yazınsal nitelikleri, anlatım biçemi de insanı çekiyor ve sürüklüyor. Üzerinde titizlikle durmamız gereken bir yazarla karşı karşıyayız.”
Orhan Duru

“Aslı Erdoğan’ın anlatısının iki belirgin yüzü var. İlki, anlatı kişilerinin iç dünyalarının yaşamla iç içeliği. Sürekli bir sorgulama yükünün altında kalan kimliklerin korunma çabasının yoğunluğu. Öykülerinin içtenliğinin gücü de belli ki yaşam deneyimlerinden süzülüyor. Bir de dili var. Anlatılanların karabasansı ya da gizemli dünyasınca da beslenen, gürül gürül bir dil. Bu dilin içinde kişilik kazanıyor Aslı Erdoğan’ın anlatısı. Mucizevi Mandarin, onun yazın serüveninin bu özelliklerle yoğrulup gerçek bir sıçrama yaptığı, Kırmızı Pelerinli Kent ile daha da yukarı tırmanan dil ve anlatım biçimindeki başarısının kaynağı olarak alınabilir”
Semih Gümüş

“Bir ‘yazınsal mucize’yle karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz.”
Haşmet Babaoğlu

Kitapta Yeralan Öyküler• Yitik gözün boşluğunda
• Mektup, size
• Giderken
• Aynanın dibine yolculuk (imgeler)
• Unutulmuş topraklar
• Geçmiş ülkesinden bir konuk
• Bir aşk öyküsü
• Hüzünlü kahveler
• Mucizevi mandarin
• Sırp lokantası ve Michelle
• Varlık
• Gökyüzü
• Unutulmuş topraklar

Kitaptan Bazı Bölümler“Bir şehir, ancak içinde sevdiğiniz biri olunca yaşamaya başlar.”

“O zamanlar tel örgülerle kaplıydı hayatım ve ben, yaralanmak pahasına da olsa bu dikenli telleri umutsuzca parçalamaya çabalardım. Bana özgürlüğü simgeledikleri için, cinsellikten ve geceden korkmayı öğrenmem gerektiği halde bir türlü öğrenemedim. Bekaretimi kendi parmaklarımla yırtıp attım ve her fırsatta geceye koştum. Delilik de bir gölge gibi gecenin diplerine doğru izledi beni sürekli. Gölgelerin beni karanlıkta izlemesi gibi, benim deliliğim de geceleri büyür, varlığımdan daha geniş bir alanı kaplardı.”

“Dünyadan akıllıca yararlanma isteğiyle dolu, açık vermekten, kendini kaptırmaktan, ruhunu çıplak bir halde sergilemekten, zayıflıktan ve bağımlılıktan ölesiye korkan bir sürüden var gücümle nefret ediyorum. Elbette, nefret dünyanın en kolay ve zevkli işidir, kayıp bir insanı uzun süre oyalayabilir, güçlendirir, sağ kalmasını sağlar.”

“Geceyi hırsızlar, körler ve zenciler daha iyi tanır, Bizler, karanlıkla aynı maddeden yapılmışçasına içinde yitip gideriz, geceyi daha değişik biçimde tanır, sahipleniriz.”

“İlk anların, yeri doldurulmaz ilk anların güzelliği… Bütün başlangıçlar güzeldir.”

“Ne olursa oldun, hiç ama hiçbir şey o ilk anların yerini tutamıyor. Birbiriyle ilk kez bütünleşen bedenlerin tutkuya ani kaçışları… İki ırmağın kavuşması kadar doğal ve coşkulu. Bir ömür boyu sanki sadece bu anı beklemişçesine bedenler konuşuyor ve yeryüzündeki her şey susup dinliyor.”

“Şefkat, bazen nasıl da ona en çok gereksinim duyanları paramparça ediyor.”

“Elimde anılar var elbette. Hiç geri dönemeyeceğim geçmiş ülkesinin uzak, tuhaf, geveze konukları… Gerçeğin gölgeleri onlar yalnızca ama gerçek hiçbir şeye yetmiyor. Zamanın fırça darbeleriyle hep yeniden biçimleniyor resimler, renkleniyor, canlanıyor, soluklaşıyor, üçüncü bir boyut kazanıyor; imgeler gerçeklikten bir uzaklaşıyor, bir yakınlaşıyor, ansızın örtüşüp, sonra hemen kopuyor.”

“Yaşlı ve çirkin bir mandarin, karşılığını parayla ödeyeceği zevk gecesi için olağanüstü güzel, ama taş kalpli bir fahişeye gitmiş. Sabaha karşı, yaşlı adamın uykuya dalmasını fırsat bilen genç kadın, soyguncu dostlarını çağırmış. Ne var ki mandarin, tilki uykusundan fırladığı gibi olanca gücüyle karşı koymaya, dövüşmeye başlamış. Haydutlar hem kalabalık, hem de işinin ehliymiş. Onu kolayca köşeye sıkıştırmışlar. Ancak ne kadar vururlarsa vursunlar, bu zayıf, çirkin bedende yara açılmadığını, can alıcı darbelerin iz bırakmadığını görmüşler. Bıçaklarını, kılıçlarını çekmişler, ama en keskin bıçak, en acımasız kılıç bile mandarine hiçbir şey yapamıyormuş. Sonunda korkup kaçmışlar. Dövüşü izleyen kadın, yaşlı adamın mucizevi gücünden etkilenmiş, bir kez daha, bu sefer aşk adına sevişmek istemiş. Onu hayranlıkla, arzuyla, şefkatle okşamaya başlamış. Gelgelelim güzel kadının her donuşunda mandarinin bedeninde yeni bir yara beliriyormuş, dövüşün, darbelerin, bıçakların, kılıçların açtığı yaralarmış bunlar. İçten bir ilgi ve şefkat görene dek gizli kalmışlar. Sonunda mandarin kanlar içinde kadının kollarında yığılmış, ölmüş. Bir zamanlar izlediğim Mucizevi Mandarin adındaki bir balenin, eski Çin efsanelerinden alınma öyküsünü, ilk sevişmemizden hemen sonra Sergio ya anlatmıştım. Nedense anlattıklarımdan pek hoşlanmadı, ama bu öykü benim en sevdiklerimden biridir.”


http://www.insanokur.org/?p=7332

2.4.2009
TÜRKİYE


 

Haberler Biyografi Kitaplar Fotoğraflar Röportajlar Köşe Yazıları   İletişim Ana Sayfa
Design by medyanomi