Haberler
Haber Kaynağı Seç

 

Baskının ve kıyımın normalize edildiği bir dönemdeyiz

Yeşil Sol Akademi tarafından düzenlenen sempozyumun ‘Zor Zamanlarda Sanat, Edebiyat ve Direniş’ adlı oturumda konuşan yazar Aslı Erdoğan, “Ciddi bir faşizmle karşı karşıyayız. Hazır olmadığımız bir yerden bizi vuruyor. Baskının, kıyımın ve yalanın son derece normalize edildiği bir dönemdeyiz” dedi.

Yeşil Sol Akademi, “Kapitalizme, ırkçılığa, ulusalcılığa, heteroseksizme ve türcülüğe karşı mücadele deneyiminde bugüne kadar biriktirdiklerimizi, kimliklere ilişkin söylemimizi, ekoloji siyasetimizi, sınıf ve emek alanı politikalarımızı, örgütlenme ve mücadele pratiklerimizi masaya yatırmayı ve tartmayı hedefliyoruz” diyerek 26—27—28 Mayıs tarihleri arasında sempozyum düzenliyor. Akademi, 16 Nisan tarihinde yapılan referandum sonrası Türkiye’de yaşanan başta Kürt sorunu olmak üzere anayasayı, demokratikleşmeyi, ekonomiyi, akademiyi ve sokağı düzenledikleri sempozyumla tartışmayı hedefliyor. Sempozyumun “Zor Zamanlarda Sanat, Edebiyat ve Direniş” adlı ilk oturumu, yazar Aslı Erdoğan, edebiyatçı Me Koçak ve ressam Sevinç Altan’ın katılımıyla Taksim’de bulunan Cezayir Toplantı Salonu’nda düzenledi. Sempozyuma, HDP, Yeşil Sol Parti üyeleri ve çok sayıda yazar, şair katıldı.

‘Hayal kurmayı unuttuk’

Moderatörlüğünü akademisyen Erol Köroğlu’nun yaptığı oturumda ilk konuşan Me, son bir kaç yıldır düzenlenen etkinlerden söz etti. Me direniş alanlarını yorumlayarak şunları söyledi: “Kobanê için bir sürü etkinlik yapmıştık. 80 yazar şair yazar gelip Kobanê için birer cümle kurmuştuk. Peşinden barış için Barış Akademisyenleri olarak imza toplamıştı. Daha sonra biz de edebiyatçılar olarak imza topladık. Bunların her biri bir direnişti. Sanat ve edebiyat içerisinde siyasetle ilişkilenerek örgütlenmeye alan açtığımızda takıldığımız yerler var ve bunu aşmamız gerekiyor. Çok fazla parçalı bölünmüş durumdayız. Bunları okumakta zorluk çekiyoruz. Hayal kurmayı unuttuk. Hayalden güç almayı unuttuk. Kültür edebiyat alanında nasıl bir direniş modeli, yan yana gelme hali olabilir? Bunu beraber düşünmeye ihtiyacımız var.”

‘Sur’a direniş alanı diyemiyoruz’

Ardından söz alan Sevinç Altan ise, son zamanlarda ‘direniş’ kelimesinin çok kullanıldığını söyledi. Sevinç, “‘Direnmekten bahsediyorsak başımız belada’ diye bir söz duymuştum” diyerek direniş modellerine örnek verirken yıkılma aşamasında olan Sur halkının direnmesini anlattı. Birçok direniş alanı isimlerinin üretildiği kaydeden Sevinç, “Gezi’de her yer direniş demiştik şimdi de ‘her yer Yüksel’ diyoruz. Böyle direnme noktaları var; ‘her Sur her yer direniş’ diyemiyoruz. Dilimize nedense bu gelmiyor” dedi. Sosyal medya hesabından Sur’da çekilmiş bir video gördüğünü ve bundan etkilendiğini aktaran Sevinç, “Sur’da yaşlı bir kadın, ‘Her şey için çok geç’ dedi. Direnmek bir şeylerin arkasında koşmak gibi artık. Direnmenin üzerine bir şey mi koymamız gerekir diye düşündüm ve başkaldırma diye buldum. Dozerlere karşı öncede yakma yıkım bombalamalar olurken yeterince ses çıkarmadığımız için direnmek zorunda kalıyoruz. ‘Her şey için çok geç’ lafı benim için çok şey ifade etti. Buradan başka bir çıkış yolu bulmamız gerekiyor” diye konuştu.

‘Ölüm ve yaşam arasına sıkıştığımız alanı iktidar çiziyor’

Dersim’de katledilen oğlunun kemikleri için 91 gün boyunca açlık grevinde giren Kemal Gün’den söz eden Sevinç, “90 gündür oğlumun kemiklerini almak için bir adam direndi ve kazandı, ancak kemikler elimizde kaldı. Bu adamın hikayesini biliyor muyuz peki? Başımızı kaldırıp bu insanların sorunlarına inmezsek bu havada kalacaktır. Ölüm ve yaşam arasına sıkıştığımız alanı iktidar çiziyor. Ben bu hissiyatı duyuyorum. Bu yüzden başkaldırı diyorum. Sorgulamıyoruz. Yürüyoruz, direniyoruz ama neden direndiğimizi bilmiyoruz” dedi.

‘HDPlileri cezaevine gönderen CHP Yüksel Caddesi’nde volta atıyor’

Sevinç, Ankara Yüksel Caddesi’nde CHPli vekillerin volta atmasını eleştirerek sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Başkaldırı ile iktidarın çizdiği alanların dışına çıkarak kendi çizdiğimiz alanda dans edebiliriz. Belirlenen haritanın içinde başkaldırmamız gerekiyor. Bunları yapmazsak eğer Nuriye ve Semih’in direniş alanında CHPli vekiller volta atar. Eğer başımızı kaldırmazsak buna maruz kalıyoruz. CHPli vekiller o alanda volta atıyorlar ama HDPli vekillerin içeri girmesini sağladılar. Ben bunu düşündükçe utanıyorum. Toplumsal alan ile politik alan içerisinde müthiş bir yaratıcılık var.”

‘Faşizmle karşı karşıyayız’

Oturumda son olarak konuşan Aslı Erdoğan ise, ‘Artık çok geç’ demenin hemen ardından edebiyatın başladığını belirtti. Türkiye’yi 1930’lu yılların Avrupasına benzettiğini söyleyen Aslı, “Ciddi bir faşizmle karşı karşıyayız. Hazır olmadığımız bir yerden bizi vuruyor. Baskının, kıyımın ve yalanın son derece normalize edildiği bir dönemdeyiz. Kendi başına bir direnişe dönüştü tanıklık ve kurman konumu. Tanıklık bazen kurbanlıktan daha zordur. Sur’daki yıkımı ancak kendi yıkımım kadar anlayabilirim ki elbette sınırlıyım. Bu noktada tanıklık çevresinde durduğum bir konu” dedi.

‘Anlamı yitirdiğin zaman cehenneme girmiş oluyorsun’

Aslı, yazdığı köşe yazılarından dolayı yargılanmasına da değindi. Aslı, “Çünkü elbette yazmam gerekiyordu. Tanık olarak konuştuk ve yazdım. O noktada neden niçin sorular anlamı değil. İnsan doğru bildiğini yazmalı. Birşeyler değişiyor, bizim zamanımızda olmasa bile” diye konuştu. Almanya’da toplama kamplarında şiirlerin, resimlerin yazıldığını aktaran Aslı, “Kamptan sağ çıkan yazarların çoğu intihar etti. İnsan acısını anlatıyorsanız ya hiç girmeyin ya da yazıyorsanız sonuna dek gidin. İntihar etmelerinin bir nedeni de bu olabilir. Savaş gören çok insan gördüm ve erkekler unutalım gitsin dediklerini duydum. Kadınlar olarak biz bu konularda daha cesuruz sanırım. Cenneti tasvir edemem ama cehennemi gördüm. Anlamı yitirdiğin zaman cehenneme girmiş oluyorsun” sözlerini kullandı.

26.5.2017
TÜRKİYE
Gazete Sujin


 

Haberler Biyografi Kitaplar Fotoğraflar Röportajlar Köşe Yazıları   İletişim Ana Sayfa
Design by medyanomi