Haberler
Haber Kaynağı Seç

 

Öznenin Ölümü

Aslı Erdoğan yok oluşun yarattığı ıstırabı hissettirmek istiyor; hem de kendi hissettiği şiddette. Kendi yok oluşunu bir işaret fişeği

gibi görünür kılarak okurunu uyarıyor

Yazdıklarının Kafka`nınkilere benzediği söylenemez. Ama nedense Aslı Erdoğan`ın son kitabı `Taş Bina ve Diğerleri`ni okurken ve sonra hep Kafka`yı düşündüm. Kafka`da da çıkışsızlık vardır ve varoluş mutlak hâkimiyetini ilan etmiştir. Biz dünyanın varoluş dinamiklerinin istediği gibi oynattığı aciz kuklalar olarak hareket edip durmaktayızdır; ama hep bulunduğumuz yerde, döngüsel, kapalı. Aslı Erdoğan`ın bu kitabı kesinlikle klostrofobik; insanda taş binanın pek de tahayyül edilemeyen odalarında, koridorlarında sonsuza dek acı çekmeye yazgılı olarak kapatılmış hissi yaşatıyor. Ben kitabı okurken gerçekten de bunaldım; ama zaten yazarın istediği de benim bunalmam değil miydi ki? O bunalıyorsa, o taş binanın içinde çaresiz kapalıysa, benim de bunalmam, benim de nefessiz kalana kadar kapatılmam gerekiyor. Bu, klasik edebiyat tavrıdır.

TAŞLAŞMIŞ ŞİDDET

Zaten Aslı Erdoğan`ı okurken Kafka`yı hatırlamam aslında bir yazar olarak Erdoğan ile bir okur olarak benim trajedimdir. Bunun en önemli nedeni de Kafka`nın yüzyılın başında, öznenin henüz parçalanmadığı, parçalansa bile çektiği ıstırabın anlamlı olduğu, dünyaya hâlâ anlamlı sözlerle feryat edilebildiği `modern` zamanlarda yaşamış olması; Erdoğan ile benim de öznenin sonsuz parçalara ayrılarak parçalanmış olduğu, soysuz bir ıstırabın çekildiği, bu acının hiç de asil olmadığı, haklı çıkarılamadığı, ona anlamsız bir gösteriymiş gibi bakıldığı bir zamanda, `postmodern` bir dünyada yaşıyor olmamız.

TATMİN OL(A)MAYAN ANLAM

Kafka`nın yenilgisi, ıstırabı soyluydu ve aslında bir işe yarıyordu; dünyanın o çağında dünyayı anlamlı bir biçimde açığa çıkarıyor, Kafka parçalanmış ama yine de bütünlüklü bir özne olarak anlam ifade eden sözlerle dünyayı eleştirel bir süzgeçten geçiriyordu. Karşılıklı anlamlı bir ilişki vardı aralarında. Oysa bu çağda, bugün, hiçbir şey bir anlam ifade etmiyor, her şey gelip geçiyor, ardında hiçbir iz bırakmıyor, yaşananlar hiç yaşanmamış gibi yok oluyor. Aslı Erdoğan işte bu yok oluşun yarattığı ıstırabı hissettirmek istiyor; hem de kendi hissettiği şiddette. Ölen bir özne olarak Aslı Erdoğan, kendi yok oluşunu bir işaret fişeği gibi görünür kılarak okurunu uyarıyor. Bu uyarı, empati üzerine dayalı ve eşit ve samimi bir ilişkinin dışa vurumudur; yoksa üst perdeden değil.

`Taş Bina ve Diğerleri`nin en önemli özelliği yarattığı gerçeklik hissidir. Ya da şöyle de söylenebilir: Yok olmakta olan gerçeklik hissini gerçek şiddetiyle, o yok oluş anında dışa vurmasıdır. Dolayısıyla dışa vurumcu bir metin bu; ve her dışavurumcu metin gibi akıldan çok duyulara dayanan bir ilkelliği barındırıyor. Istırap ilkel ve ilkseldir. Ve şiddet barındırır. Aslı Erdoğan`ın özellikle bu kitabının üç temel özelliği bunlar: İlkellik, ilksellik ve şiddet. Bunlar da uyuşmuş olan bedenlerde canlılık ve gerçeklik hissi yaratmak, ölmekte olan bedenlere son bir şok uygulamak gibi. Ama yine de bu çabasında çok başarılı olmasına karşın bu kitabın sanal postmodern durumun içinde yazıldığını ve ancak bu durumun koşulları içinde değerlendirildiğinde anlam bulabileceği ortada.

Kafka hâlâ saygıyla ve söylediklerine değer verilerek okunuyor. Ama bugün yaşasaydı kendi ıstırabını sayıklayan bir soytarıya dönüşme ihtimali çok fazladır. Geçmişten bize konuşması sesinin hâlâ bir gerçeklik taşımasını sağlıyor. Bugün konuşsaydı bu gürültünün içinde duyulmaz olur ya da gürültüye katkı yapmaktan başka bir şey yapamazdı.

Aslı Erdoğan, sanallaşmanın alıp yürüdüğü, zamanın artık dünyanın kendi çevresinde dönüşünün doğal zamanı olmadığı ama uzamla birlikte değişik hızlar kazandığı, görelileştiği bir dünyada yaşıyor ve yazıyor;ben de bu dünyada yaşıyor ve okuyorum; şimdi yazdığım yazıyı da böyle bir dünyada yazıyorum. Söylediklerimi uyanık bir zihinle, söylediğimden başka bir anlama gelmeyecek şekilde yazmaya çalışarak ve okurun hoşça vakit geçireceği kıvrak zekâ gösterilerinden uzak durmaya çabalayarak.

Okuru tatmin etmekten nefret ediyorum. Aslı Erdoğan da nefret ediyor. Zamanımızın değerli diye ileri sürdüğü kavramlara, ruh hallerine, değerlerine yüz sürmeyerek. Evet, doğru, Aslı Erdoğan da `öznenin ölümü`nden muaf değil, ama hiç olmazsa ölmekte olan öznenin ardında bırakmış olabileceği izleri işaretliyor, onları takip ediyor. Aslı Erdoğan neyi ne için ve nasıl yazdığını bilen soy yazarlar kuşağına bağlanıyor. Bu ise günümüzde nadiren rastlanan bir şey.

16.6.2009
TÜRKİYE
Osman ÇAKMAKÇI/BİRGÜN


 

Haberler Biyografi Kitaplar Fotoğraflar Röportajlar Köşe Yazıları   İletişim Ana Sayfa
Design by medyanomi