Köşe Yazıları

Yazılmamış / 18.9.2010
“Ölülerin safça ve kardeşçe bakışlara ihtiyacı var” der Semprun, sağ çıktığı Buchenwald toplama kampını, fırınları, üst üste yığılmış son günün ölülerini gösterirken. “Bir de anılmaya...’’ Kasım ayının başlarıydı. (Gene geçmiş, gene kişisel bir başlangıç! Herkes susarken konuşmak, herkes konuştuğunda susmak benim kötü bir alışkanlığım.) Diyarbakır kışı henüz başlamamıştı. Ilık, güneşli bir sabahta, ‘Coğrafi Simgeler ve Kimlik’ başlıklı panelde konuşmuştum. Sağımda birkaç ay içinde kanserden ölecek Evrim (Alataş) oturuyordu. Kapanış gecesinde, yaklaşık kırk kişi Erebe Şemo’nun (1897—1978) pek çok dile çevrilen ve ilk Kürt romanı kabul edilen ‘Şivane Kurmanca’ adlı kitabından birer paragrafı anadilinde seslendirmiştik. Hakikat Komisyonlarında bulunmuş biri Faslı, diğeri Güney Afrikalı iki şair, Arubalı ve Hollandalı iki yazar, Türkiye’nin ‘batısını’ temsilen de üç beş yazar...

‘Acımızın ve Sevincimizin Evine Davet’ Gecesin’de, sağımda İHD Diyarbakır Şube Başkanı, arkadaşım avukat Muharrem Erbey oturuyor, kulağıma fısıldayarak dengbejleri çeviriyordu. İki üç ay sonra kısaca KCK operasyonu denilen toplu gözaltı/tutuklama dalgalarından birinde cezaevine girdi. “Adalete inanıyor musunuz?” diye sormuştum bir oturumda, özellikle Hakikat Komisyonlarında görev almış yazarlara... “sizce kayıp bir kolun ya da boynun karşılığı nedir? Ne olabilir? Ya kayıp bir hayatın? Ölenler kendi hikâyelerini anlatamazken, mutlak kurbanlar, yani öldürülenler sonsuza dek susmuşken, kim onlar adına konuşabilir?”

Daha derin bir utançtı elbet benim, bileklerine plastik kelepçeler geçirilmiş onlarca insanın mahkeme kuyruğunda çekilmiş fotoğrafına bakarken duyduğum... Bulma umudundan çok rastlama korkusuyla tanıdık yüzler ararken... KCK Operasyonu diye anılan tutuklamalarla ilgili, artık ‘eskimiş’ yazıları bir arkadaşımın yardımıyla yazın toparlamıştım. “1500 kişi gözaltına alındı, 900’ü tutuklandı’’ idi birinin başlığı, büyük harflerle... “Operasyonun son dalgası BDP’li belediye başkanlarını hedef aldı. 11 ilde gözaltına alınan 100’e yakın zanlı arasında 9’u halen görevli 15 başkan var.’’ Tutuklananların tam listesi habere sığmayacağından yalnızca belediye başkanlarının ve İHD, Göç—Der gibi kuruluşların önde gelen üyelerinin adları yer almıştı.

Böylesine ‘netameli’ bir konuda yorumlar sınırlıydı. AKP’nin Güneydoğuda BDP Hâkimiyetini kırmayı hedeflediği, referandum gündeme geldiğinden beri eskisi kadar dillendirilmeyen ‘açılıma’ ağır bir darbe vurulduğu, ‘dağdan inip siyaset yapmanın’ yolunun kesildiği gibi makul yorumlar... Her zamanki büyük ağabey Türklerin, Kürt siyasetini ve siyasetçisini silahların gölgesinden kurtarmak için olanca iyi niyetiyle bu operasyonu planladığı sanırım okuduğum en ironik yorumdu.

Bu da elbet kişisel bir yazı... Geçmişe takılıp kalmış bir yazarın, siyaset dediğimiz şeyin darmadağın ettiği hayatların izini sürmeye çalışan bir yazarın henüz yazılamamış yazısı. Muharrem Erbey’e söz verdiğim, sağlık sorunları nedeniyle yetiştiremediğim iki yazının ‘konusunu’ anlatmaya, gerçek hayat hikâyelerinden birkaç cümleyle bahsetmeye yetecek yerim var. Elimdeki belgelerden biri bir ilkokul diploması. İbrahim Gündem’in, binlerce kayıptan birinin, 77 yılında ilkokulu dışarıdan bitirdiğini belgeliyor. 91 yılında gözaltına alındığında 46 yaşında, dokuz çocuk babasıymış. ’’ Ben devletten oğlumu istiyorum. Öldüyse ölüsünü istiyorum.’’ Babası böyle bitirmiş dilekçesini yaklaşık 20 yıl önce...
Diğeri ise artık okunamayacak kadar eskimiş bir gazete kupürü. Yıl 1992, Mardin’in Kürdüse Köyü. Askerlerin köy meydanına toplayıp taradıkları köylülerden sekizi ölmüş. Habere yalnızca üç fotoğraf sığmış. Yaralılar saatlerce beklemiş, ambulans çağrılmasına izin verilmemiş.
Geçmişin ölüleri... Bugün bile ölseler, hep geçmişe aittir ölüler, sonsuza dek... Anlatılmamış, yazılmamış, kurbanların ebedi suskunluğunda hep eksik, hep tamamlanmamış kalacak hikâyeler... Ben adalete inanıyor muyum? Sonsuza dek gidenlerin asla yeri doldurulamaz boşluğundan konuşurken sanırım inanmalıyım.

İlerleyen sayfalarda ‘ölülerin bizim yaşamamıza ihtiyacı var’ diye yazar Semprun, sağ kalanın suçluluğuyla... Okurdan çok kendini ikna etmeye çalışarak...







 

Haberler Biyografi Kitaplar Fotoğraflar Röportajlar Köşe Yazıları   İletişim Ana Sayfa
Design by medyanomi