Köşe Yazıları

Hukuki yazı, külhani yazı / 15.7.2011
Gene geciktim, siyasi, insani diye başlayan yazımın ‘hukuki’ bölümüne ancak gelebildim. Bu arada, kendi çapımda derinleştirdiğim TMK incelemesi sonucunda gördüm ki, ben bu eleştiri işine, bu sağlık durumunda hiç bulaşmasam daha iyi! Tek bir yazıyla, cümleyle, hatta üç noktayla bile, yalnızca tek bir örgüt adına değil, gelmiş geçmiş bütün Marksist, Leninist, Stalinist, Makyavelist vb. örgütlerin propagandasını yapmak işten bile değil. Yazmak dahi gerekmiyor... Korkarım ki, telefon konuşmalarımda ve SMS’lerimde, Baader—Meinhof, FKÖ, İspanya ve Fransa Komünist Partileri, Brezilya Topraksızlar Hareketi, en utanç vericisi Nazizm propagandası yapmış olabilirim. (Hangi şeytana uyup Rudolf Hoess’in anılarından söz açtım? Telefonun kesik olduğu günlerde de susarak ‘örgüt tavrı’ göstermiş olabilir miyim?) Fotoğraf filan da varsa... Şimdi kimin şu ya da bu örgüt adına halay çekmişliği, horon tepmişliği, zeybek oynamışlığı, hatta çayda çıraya kalkışmışlığı çıkmaz ki! Herkes bir gaflet anında Galatasaray bayrağıyla yeşil atkı takmış, yılbaşında külahla objektife yakalanmış (Ku Klux Klan üyeliği), ‘demokratik cumhuriyetin takımı Galatasaraydır,’ demiş olabilir. Kısacası, tiresiymiş, harfleriymiş, açılımını bile şaşırabileceğiniz bir örgütün, hatta aynı anda bütün örgütlerin üyesi olmanız, üye olmasanız bile, adına suç işlemeniz, taş atmasanız da laf atmanız an meselesi! İşlenmiş—işlenecek suçları övmek, teşvik etmek, yeterince yermemek de söz konusu. Ama mevcut durumda, bu alanda (yani ifade özgürlüğü) eşitliği sağlamışız. Vekilmiş, halkmış, seçilmiş, seçilecek ayrımı yapmıyor, anında tutukluyoruz. Hukukçu arkadaşlar ‘delil’e dikkat çektiler, ama sanırım o da eninde sonunda, üç beş yılda toplanıyor.

Külhani yazı

Şimdi entelektüel arkadaşlarla aynı düşünmemiz mümkün değil. Onlar hislerine kapılıyorlar. Hak, hukuk, hakikat vs. güzel ve isabetli kavramlar, ama öyle her kavrama pabuç bırakacak halimiz yok ya! Lafla peynir gemisi yürümez. Her şeyi eleştirmeyi marifet sayan arkadaşlara sorarım: Kolay mı sanıyorsunuz bir ülkeyi yönetmek? Yasamaydı, yönetmeydi, her tür yürütmeydi, yargıydı, her işi gık demeden üstlenmedik mi? Sabahın köründen gece yarılarına dek, dur durak bilmeden, hükmetme görevimizi sürdürmüyor muyuz? Var gücümüzle ülkenin sorunlarına çözüm üretmiyor muyuz? Sorun değil, çözüm üreteceksin!

Kimi arkadaşlar kafayı takmış, Kürt sorunu, Kürt sorunu... Elbette Kürt kardeşlerimizin de sorunları var, Laz kardeşlerimizin, Arap kardeşlerimizin, Boşnak kardeşlerimizin de sorunları var. Türk kardeşlerimizin sorunu yok mu? Yahu benim sorunum yok mu? Biz de geçmedik mi bu yollardan, davalar, muhtıralar derken pişmedik mi? Sen ne yaptın ki şikayet etmek dışında?

Siyaset zor iştir, zorlu, kirli bir iştir. Biz diyoruz ki, siz elinizi kirletmeyin. Muhalifsen muhalif kalacaksın kardeşim, harbi muhalifsen, ne işin var parlamentoda? İktidarın inine kendi ayağınla mı gireceksin? Senin neyine ya, meclismiş, kürsüymüş! Daha bir taksi şoförüne sorup adresi bulamıyorsun, kürsüyü nasıl bulacaksın? Hem her devletin kanunları var, tabiatın kanunları, ormanın kanunları var. Bu devletin olmasın mı? Kanun karşısında herkesin boynu kıldan ince, narin ve eşitçedir.

Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Biz, bizden olmayanların yaşama hakkına ses çıkarıyor, herkesle, her şekilde uzlaşmıyor muyuz? Uzlaşmak istemeyenleri uyarmıyor muyuz? Herkesin derdini dinliyor, değerlendirmeye alıyoruz. Entelektüel arkadaşlara sorarım: Ettiğiniz her laf, telefonda dahi olsa, dikkatle dinlenmedi mi? İfade özgürlüğü dediniz de, ifadeniz alınmadı mı? Kimsenin okumayacağı kitaplarınızla ilgili, yıllarca titizlikle uğraşıp iddianameler hazırlamadık mı? Bu ülkede her isteyen, dilediğini, dilediği dilde dile getirebilir— dört duvar arasında kalmak koşuluyla... Yabancı bir düşünürün tespit ettiği gibi: Görüşlerinize katılmasam bile, onları dile getirmek için canınızı vermenize dahi itirazım yok. Bizim dönemimizde cezaevleri bile bir büyük uzlaştırma projesine dönüştü. Askeri sivili, işkencecisi, yazarı, kazarı bir arada kalıyor, tavla oynayıp siyaset tartışmıyor mu? Gazetecilik faaliyeti için daha mükemmel bir yer olur mu? Artık cezaevi gazetesi bile çıkarıyoruz. Hem kendine aydın diyen kardeşime sorarım. Her şeye maydanoz olmayı biliyordun da, yasayı mı bilmiyordun? Bilmemek değil, öğrenmemek senin ayıbın! Yasa bu, öyle kızlık zarı deler gibi delinmez.

Yeri gelmişken, bu ülkede kadına karşı şiddet filan da yoktur, kadın sorunu da yoktur, bence kadın da yoktur. Elbet aile bakanlığı bünyesinde ele aldığımız sorunları var kız kardeşlerimizin... Eşitlik diye tutturacaksın, sokak meydan gezeceksin, sonra da bir iki bıçak darbesiyle öleceksin. Sen de öğren dimdik durmayı! Polis de bu devletin kurumu, hiç gördün mü alanlarda kadın erkek ayrımcılığı yaptığımızı? Gaza erişimde fırsat eşitliği sağlıyor, buna orantı diyoruz.

Neyse, sevgili kardeşim, böyle böyle tanıyacağız birbirimizi... Zamanla tanıyacağız. Zamanımız bol nasıl olsa!

Dipnot: Umarım çok şımarmadım, kusuruma bakmayın. A.E.










 

Haberler Biyografi Kitaplar Fotoğraflar Röportajlar Köşe Yazıları   İletişim Ana Sayfa
Design by medyanomi