Kişisel bir cehennem / 20.8.2014 |
On küsur yıl önce, hayatın kendisi kadar tamamlanmamış kalan, zıt uçlara doğru gerilen bir öyküye koyulmuş, elbet tamamlayamamıştım. “Şebeke yok’’, “cevap yok’’ uyarılarıyla kesilen, uzun bir cep telefonu konuşmasından ibaretti öyküm. Gece yarısı, gürültülü patırtılı bir otogarda, otuzlarında bir kadın, makul başarılara ve üne kavuşmuş
Devamı
|
Yazılmadan kalan / 13.8.2014 |
Gün. Uçsuz bucaksız, beyaz bir kor gibi tutuşan, saatleri, renkleri tutuşturan Ağustos ışığı. Sıcak, suskun, soluğumsu... Gökyüzünün hiç görülmemiş derinliklerinden gelen, binlerce günü, binlerce henüz doğmamış güneşi yuvarlayıp getiren... Duru, berrak, sanki ilk başlangıcın su damlacıklarıyla kaplı... Hayata adım adım çağırmak yerine, kuc
Devamı
|
İlk ışık ilk cümle / 24.6.2014 |
Bir ilk cümle, bir başlangıç... Diğerleri gibi tamamlanmamış kalacak, tantanalı uğultusunda dünyanın, dağılıp yitecek, suskunluğa doğru bir basamak daha inecek bir yazı için... Devraldığı sözü, soluğu ya da çığlığı, bir başkasına devredecek. Sabah olmuş, diye başlayabilirdim söz gelimi, gün ışığına uyandım. Mutluluğun ya da mutsuzluğun çok ötesinde
Devamı
|
Sokaklar, yürüyenler / 17.6.2014 |
Tutkuyla sevdiğim Galata’dan, Mecidiyeköy’e taşındığımda, yaşadığım boğulma hissini uzunca süre anlatamadım: “Buralarda yürüyebileceğim yol yok!” Tuhaftır, sığ ve saçma bir sızlanışı, en gerçek, en somut anlamına dek taşıyan, 1 Mayıs polis ablukası oldu. İstanbul’un ana arterlerinden birini boydan boya kapayan, yaygın deyişle, o ‘çelikten duvar’, 7
Devamı
|
|