Bir kez daha / 25.11.2011 |
Biliyorsunuz. Olanları, yapılanları, yalanları... Polis baskınlarını, göz altıları, tutuklamaları, tarumar edilen hukuk bürolarını, gazeteyi, dergileri... Sabaha karşı kapıları kırılan evleri, deşilen yastıkları, didik didik edilen kitapları... Toplanan, torbalanan, kelepçelenen binlerce, on binlerce sözcüğü... Dilleri kesilen o
Devamı
|
Ne acı ki Kürdüm diyene (II) / 18.11.2011 |
Eskiden buraya her gelişimde ağlardım. Aşırı canlılığım, bilgiçlik taslamalarım, münasebetsiz şakalarım hep ertelemek içindi, eninde sonunda gelen gözyaşlarını... (Görüş günlerinde, biz kadınlar, baş başa kalınca sessizce, çabucak ağlardık.) Yıllar içinde Beşiktaş DGM’nin kapıları İstanbul’un metaforuna dönüştü. Değişen bir şey yok: Yalnızc
Devamı
|
Ne acı ki Kürdüm diyene / 11.11.2011 |
İşte bu da benim hikayem. Doğumum, ölümüm ve ikisi arasındaki her şey.” (Eski bir cümlem...) Dört yıl önce, ilk kez bir yarışmada jüri üyeliğini kabul ettim. Yüz elliden fazla öyküyü defalarca okudum. Kimi el yazısıyla yazılmış, kareli, çizgili defter kağıtlarına... Her sayfası ‘görüldü’ diye damgalanmış. Sayfa sayfa kan, yas, ölüm... Açık bir yara
Devamı
|
Sarı yıldızı takmak / 4.11.2011 |
Dupduru, yadsınamaz, koyu ışık, giderek büyüyen, şeffaflaşan mavilik, aç martıların çığlıkları... Gece bitiverdi işte, upuzun, tedirgin gece, beni burada, yeni doğan günün kıyılarına bırakarak... Bomboş beyaz kağıtların arasında, derinliklerine sürüklediği yaslı karanlıkta... Bir çatı katı penceresinde biçimlendi dünya, renklerine, sesler
Devamı
|
|